"Eşyanın icadı, ya ademden olur ya terkib suretinde... Eğer bir tek zâta verilse, o vakit her halde o zâtın her şeye muhit bir ilmi ve her şeye müstevli bir kudreti bulunacak." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Allah mahlûkatı iki tarzda yaratıyor. Biri ibda, diğeri inşa.
İbda; yoktan ve bir anda yaratmak.
İnşa: Safha safha, tedricen yaratmak. Mevcut varlıklardan ve zerrelerden yeni varlıklar yaratmak.”
Ağaçtan meyvenin yaratılması, her bahar mevsiminde nebatat ve hayvanatın icad edilmesi inşa, ruhumuzun ve meleklerin bir anda yaratılması ise ibdadır.
Bu âlemin ve onda yaratılan bütün canlıların geçirdikleri her bir safha, ayrı bir İlâhî fiildir. Kâinat bir anda yaratılsaydı, geçirdiği safhalar da bire inecek ve birçok esmâ tecelli etmeyecekti. Şöyle ki:
Cenâb-ı Hak, bir ağacın bütün hususiyetlerini bir çekirdek içinde, Üstadın ifadesiyle, manevî kader kalemiyle yazıyor. Bu ayrı bir fiil, ayrı bir mu’cizedir. Sonra, o çekirdeği açıyor. Bu da yine farklı bir fiildir. O çekirdeği büyütüp geliştiriyor. Böyle daha nice farklı fiiller icra ederek ağaçtan meyveler çıkarıyor ve her meyvenin içine ağacın bütün plan ve programını yerleştiriyor.
Ağaç bir anda yaratılsaydı bütün bu fiiller yerine, sadece, “yoktan yaratma” fiili icra edilecek ve diğer isimler tecelli etmeyecekti.
Tavuklar doğrudan yaratılsalardı, ne yumurtadan söz edilirdi, ne civcivden, ne piliçten.
Ağaçlar bir anda yaratılsaydı, çekirdekler de olmazdı, fidanlar da…
Ve insan bir anda yaratılsaydı “bebek, çocuk, genç, ihtiyar, anne, baba ve kardeş” mefhumlarından söz edilemezdi.
"Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A'zam'ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar-bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur." (10. Mektub)
Cenab-ı Hak, ilmindeki mânalardan bir kısmını zamanın sayfasında yazmakta, daha sonra ölüm kanunuyla bunları silip yenilerini göstermektedir.
Allah’ın ilmindeki eşyanın varlık sahasına çıkmasına levh, vazifesini tamamlayanların bir müddet göründükten sonra ölüm ile terhis edilmelerine de mahv deniliyor.
Bütün eşya, Allah’ın ezelî ilminde plan olarak vardır; Allah irade ettiği varlığı sonsuz kudreti ile vücut sahasına çıkarıyor. Allah “Ol der, o da hemen oluverir.”
Allah, kâinattaki her şeyin planını ezelî ilmi ile takdir ve tayin ediyor. Daire-i ilminde olan bu eşyayı “ol!” emri ile daire-i kudrete çıkarıyor.
Üstad hazretleri bu hakikate şöyle bir misal veriyor: Gözle görülmeyen bir madde ile bir yazı yazılmış olsun. Bu yazının üstüne onu göstermeyi temin edecek bir madde sürüldüğünde yazı derhal ortaya çıkıyor.
Eşyanın İlâhî ilimdeki hallerine mahiyet deniliyor. Bu mahiyetler Cenab-ı Hak dilediğinde derhal yaratılıyor ve haricî âlemde görünüyorlar.
Büyük ve küçük, az ve çok Allah’ın sonsuz kudreti karşısında müsavidir. Allah neyi yaratmayı irade etse o şey, büyük olsun küçük olsun aynı kolaylıkla hemen vücut sahasına çıkıyor.
Eşyanın Allah’ın ilmindeki halinde zaman söz konusu değildir; ezel-ebed beraberdir. Bunların vücuda gelmeleri belli bir tertib ve sıra iledir, böylece zaman ortaya çıkmaktadır.
Ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.
Bir insanın ömrü boyunca geçireceği devreler, nutfede mevcuttur; ama Kitab-ı Mübin dediğimiz bu âlemde daha geniş ve tafsilatlı manzaralar var. Ayrıca Levh-i Mahv ve İsbat dediğimiz levhada, şartların yerine gelip gelmediği de kontrol edilmektedir; yani bir adamın başına gelecek şeylerin tayin ve tespiti Levh-i Mahv ve İsbat'ta tahakkuk eder.
Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
"Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan Levh-i Mahfuz vardır."(Ra'd Suresi, 13/39)
Üstad Hazretleri, zamanın hakikati, Levh-i Mahv ve İsbat'tır, diyor. Yani, zaman ve mekân denilen şey, eşyanın gayb âleminden, yani Allah’ın ezelî ilminden çıkıp, şehadet ve varlık âlemine girip, orada görünüp vazifesini bitirdikten sonra, zahirî cisimlerini bırakıp, tekrar Allah’ın ilmine gitmesinden ibarettir.
Bu tarifin içinde mekân da vardır. Zira mekân, zaman nehrinin içinde akıp giden bir su gibidir. İşte eşyanın ezelî ilimden çıkıp varlık âleminde görünüp, sonra ölüm ve zeval ile tekrar sahneden çekilip, arkasından gelecek olanlara yer açmasına "zaman" deniliyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Üstad bu cümlede bir tek zata verildiğinde o zatta muhit bir ilim ve müstevli kudret olacak çıkarımını nasıl yaptığını detaylıca izah eder misiniz
Mesela bir arıyı yaratmak ve hayatını devam ettirmek fiilini bir zata verdiğimizde bu zatın bütün kainatı kuşatan bir ilme her şeyi elinde tutan bir kudret ve kuvvete ihtiyacı vardır.
Çünkü arının icat edilmesi de hayatının devam edebilmesi de bütün kainat ve içindekilerine bağlanmış mesela güneşe, havaya, toprağa, suya sözü geçmeyen birisi arının hakiki mucidi ve yaratıcısı olamaz.
Güneş sistemini orada intizamlı ve düzenli bir şekilde çekip çeviremeyen bir kudret bir ilim arının güneşin ısı ve ışığı ile yaşamaya muhtaç olmasını izah ve tedarik edemez.
Güneş sistemi diğer sistemlerle dolaylı bir şekilde ilgili ve irtibatlı olduğu için onları yani kainatın tamamını ilim ve kudret elinde tutamayan bir zat güneşe dolayısı ile arıya sahip olamaz.
Özetle bir arının hayatını yaratmak ve devam ettirmenin yolu bütün kainatı bir fabrika misillü çalıştırmaya bağlıdır. Kainatı bir fabrika gibi çalıştırmakta ancak sonsuz bir ilim ve kudretin her şeyi kuşatmasına ve her şeye hükmetmesine bağlıdır. Güneşe, havaya, bulutlara, yağmura, toprağa ve bütün kainata sözü geçmeyen bir kudret arının sahibi ve yaratıcısı olamaz.
Eşyanın icadının 2 vechi var, biri ibda-ihtira , digeri inşa-terkib... Yani, birsey yaratılırken, o şeyin İLME bakan (ibda), KUDRETE bakan (inşa) vecihleri var.
Herseyin yaratlmadan önce ilmen var olması ve kudret i ilahinin nihayetsiz olması, icadda nihayetsiz kolaylıgın kaynagıdır....16nci soz 2nci Şua da terzi misali var, orda muhit ilmin nasıl kolaylıga sebebini izah ediyor. Kudretin kolaylıga sebep olması ise kudretin zati olması, melekutiyete bakması ve kanuni olması cihetlerinden kaynaklanıyor.20nci mektup10.kelime ve başka yerlerde izahları var.
Bugün felsefe dersinde bu konu üzerine tartıştık. Yoktan var kabul görülmüyor.( Sudur nazariyesi idi konu.) Yoktan var olması için yokluk diye bir şeyin olması lazım ve Allah'ın ondan var etmesi gerektir diyorlar buda akla uymuyor,Zaten mutlak yokluk yoktur. Mutlak olarak yokluğun olmadığı konusunda ittifak ettik o halde var nasıl oluştu, yoktan yaratmadan kasıt nedir?? Bu soruya 2 şekilde cevap verdiler;
1) Allah'(c.c)'den sudur etmesi ile... 2) Allah(c.c) her hangi bir varlıktan kısacası var olan bir şey den oluşturdu çünkü yokluk yok.Yok, yok ise yoktan yaratma nasıl oldu? Yani bir şey meydana geliyorsa yine vardan meydana gelir diyorlar( bu ya sudur ile olur yada her hangi bir varlıktan veya var olan şeyden) Dolayısı ile akıl bunu kabul etmediği için suduru benimsiyorlar dediler.
not: evet mutlak yokluk yok lakin izafi bir yokluk var dedim.onlarda yoktan yaratmadan kastın,yoktan değil yok iken var oluyor dediler. Yok iken var olmasını ise şöyle açıklıyorlar.bir şey yoktu, o şey ya Allahtan sudur ile yada Allah'(c.c) bir başka bir varlıktan oluştu. Yani bir şeyin varlık sahasına çıkması yine vardan olmalıdır diyorlar. Yok iken yaratmayı şu örnek ile izah edeyim yinede;
ben 2000 doğumluyum ben 1999 da yokudim( yok iken) 2000 yılında anne babam vasıtası ile oluştum. Yok iken var oluşta ya anne-baba gibi bir vasıta istiyor yada sudur gerekiyor deniliyor.Sorum kısacası şudur " DAİRE-İLİMDEN , DAİRE-İ KUDRETE GEÇİŞ NASIL OLUYOR? YOKLUK NEDİR? YOKLUK DİYE BİR ŞEY YOKSA VAR, VARLIK SAHASINA NEREDEN, ÇIKIYOR, DAHA DOĞRUSU NASIL ÇIKIYOR? YOKTAN YARATMA NASIL OLUYOR?
Yoktan var ediliyor dediğimde şöyle ilginç bir cevap aldım " yok diye bir şey varda Allah ondan mı var ediyor"dediler. Bence insanlar yokluk değince zamansal ve mekansal bir boşluk düşünüyorlar, Allah(c.c) ile birlikte yokluk diye bir şey de yoktur. Onlar(filozoflar)hiçten hiç bir şey çıkmaz diyorlar yani bir şey var oluyorsa yine vardan olmalıdır. Bende yoktan yaratma derken, Allah(c.c) nin bir şeyi var etmek için başka bir vara ihtiyacı olmadığını kastediyorum.Ona zor yoktur.
Doğru ifade edebildim inşaAllah,
Sen 1999 yılında daire-i kudrette yoktun , ama daire-i ilimde vardın. Daire-i ilimdeyken , irade-i ilahi senin 2000 yılında daire-i kudrete cıkardı, yani ilimden kudrete cıkmış oldun, bunun adı halk, yada yaratma fiili... Dünya darül hikmet oldugu icin hikmeten bir anne ve baba lazım.Senin yaratılmaya başlanıldıgı an, zerreler senin yaratılış planına gore hareket etmeye başladılar (kudrete dayanarak) ve hala senin yaratılman HER AN devam ediyor, yani her an yeni bir sen daire-i ilimden daire-i kudrete intikal ediyor. 30ncü sözde bununla ilgili izahlar var.