"Alem-i şehadetten alem-i gayba, daire-i kudretten daire-i ilme gönderir." Bu cümleyi izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Eşya zevâl ve ademe gitmiyor; belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor, âlem-i şehadetten âlem-i gayba gidiyor, âlem-i tagayyür ve fenâdan âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor." (Mektubat, 20. Mektup, 2. Makam)

Şu gördüğümüz âleme âlem-i şehadet, göremediğimiz âlemlere de âlem-i gayb deniliyor. Buna göre bütün iman hakikatleri, görünmemeleri cihetiyle, gaybdırlar. Şu an, bizim için bu dünya şehadet âlemi, ahiret ise gayb âlemidir.

Üstad'ımızın bu ifadesinde varlık sahasından ayrılan bir mahlukun hiçliğe gitmediğini, âlem-i misalde, levh-i mahfuzda varlığının devam ettiği ders verilmiş oluyor. Kaldı ki, Allah unutmaktan münezzeh olduğundan hiçbir varlık mutlak manada yokluğa gitmez; bu dünyadaki vazifesi biten varlıklar “daire-i kudretten daire-i ilme” gönderilir, yani ilahi ilimde varlıkları devam eder.

Evet, kâinat büyük bir nehir gibidir. Bütün eşya bu nehir içinde bir yerden gelip bir yere gidiyorlar. Allah sonsuz kemal ve cemalini hem kendi nazarına hem de başka şuur sahibi mahlûkların nazarlarına izhar ve ilan etmek için bu kâinatı sürekli akan büyük bir nehir şeklinde yaratmıştır. Her mahlûk ve her eşya Allah’ın isim ve sıfatlarının cevelan ve tecelli ettiği bir merkezdir. Bu merkez bu izhar ve ilan vazifesini gördükten sonra, arkasında bekleyenlere yer açmak, ona da varlık ve izhar lezzetini tattırmak için hemen başka bir boyuta naklediliyor. Levh-i Mahv-ı İsbat bu hakikate güzel bir takvimdir, şöyle ki: Bediüzzaman’ın ifadesiyle,

"Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A’zam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur." (Sözler, Otuzuncu Söz, Haşiye)

Cenab-ı Hak, ilmindeki manalardan bir kısmını zamanın sayfasında yazmakta, daha sonra ölüm kanunuyla bunları silip yenilerini göstermektedir.

Eşyanın Allah’ın ilmindeki halinde zaman söz konusu değildir; ezel-ebed beraberdir. Bunların vücuda gelmeleri belli bir tertip ve sıra iledir, böylece zaman ortaya çıkmaktadır.

Ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.

Bir insanın ömrü boyunca geçireceği devreler, nutfede mevcuttur; ama Kitab-ı Mübin dediğimiz bu âlemde daha geniş ve teferruatlı görüntüler var. Ayrıca Levh-i Mahv ve İsbat dediğimiz levhada, şartların yerine gelip gelmediği de kontrol edilmektedir; yani bir adamın başına gelecek şeylerin tayin ve tespiti Levh-i Mahv ve İsbat'ta tahakkuk eder.

İlm-i İlahi'nin değişmesi muhaldir. Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, ata kanununun tatbikatı da o ilmin şümûlündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan levh-i mahfuzun daire-i mümkinatta bir defteri ve yazar bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv ve İsbat'ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tövbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile afvedilmekte, Levh-i Mahv ve İsbat'tan silinmekte ve kaza edilmemektedir. Nitekim bir ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadir:

"Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan levh-i mahfuz vardır." (Ra'd, 13/39)

İşte mahlukat vazifesini bitirip, Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarına ayna olduktan, onun Allah’ın kemal ve cemalini ilan ettikten sonra, daire-i kudretten, daire-i ilme intikal ediyor. Yoksa yokluk ve hiçlik kuyusuna düşmüyorlar. Tıpkı bir askerin askerlik vazifesini bitirip, asıl vatanına dönmesi gibi, mahlukat da şu kâinat kışlasında Allah’ın isim ve sıfatlarını talim ve ilan ettikten sonra asıl vatanı olan ahiret yurduna intikal ediyorlar.

"Zira, görüyoruz ki, vazifesinin bitmesiyle ömrüne nihayet verilen ve şu âlem-i şehadetten göçüp giden her şeyin, Hafîz-i Zülcelal, birçok suretlerini, elvâh-ı mahfuza hükmünde olan hafızalarda ve bir türlü misali ayinelerde hıfzedip, ekser tarihçe-i hayatını çekirdeğinde, neticesinde nakşedip yazıyor, zâhir ve bâtın ayinelerde ibka ediyor. Mesela beşerin hafızası, ağacın meyvesi, meyvenin çekirdeği, çiçeğin tohumu, kanun-u Hafîziyetin azamet-i ihatasını gösteriyor." (Sözler, 10. Söz, Yedinci Hakikat)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...