"Ve oradan gelen ve başını vücuda çıkaran ve zaman-ı hazıra uğrayan biçarelerin başları ecel cellâdının satırıyla kesilip hiçliğe atıldığından..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadın’ın ifadesiyle,
“Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A’zam’ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur.” (bk. Sözler, Otuzuncu Söz, s. 548)
Cenab-ı Hak, ilmindeki mânalardan bir kısmını zamanın sayfasında yazmakta, daha sonra ölüm kanunuyla bunları silip yenilerini göstermektedir.
Eşyanın Allah’ın ilmindeki halinde zaman söz konusu değildir; ezel-ebed beraberdir. Bunların vücuda gelmeleri belli bir tertip ve sıra iledir, böylece zaman ortaya çıkmaktadır.
Ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.
Bir insanın ömrü boyunca geçireceği devreler, nutfede mevcuttur; ama Kitab-ı Mübin dediğimiz bu âlemde daha geniş ve teferruatlı görüntüler var. Ayrıca Levh-i Mahv ve İsbat dediğimiz levhada, şartların yerine gelip gelmediği de kontrol edilmektedir; yani bir adamın başına gelecek şeylerin tayin ve tespiti Levh-i Mahv ve İsbat'ta tahakkuk eder.
İlm-i İlâhî'nin değişmesi muhaldir. Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, atâ kanununun tatbikatı da o ilmin şümûlündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan Levh-i Mahfûz'un daire-i mümkinatta bir defteri ve yazar bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv ve isbat'ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tövbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile afvedilmekte, Levh-i Mahv ve İsbat'tan silinmekte ve kaza edilmemektedir. Nitekim bir âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:
"Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan Levh-i Mahfuz vardır."(Ra'd, 13/39)
İşte zaman denilen şey, yani zamanın hakikati bu üç mefhumdan müteşekkildir. Üstad Hazretleri buna Kudret-i İlahî’nin yazar bozar tahtası ve defteri diyor. Zamanın içindeki geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman mefhumları da mânasını Levh-i Mahv-İsbattan alıyorlar.
Mü’min açısından istikbal, yani zamanın gelecek boyutu ilm-i İlahide bekleyen eşyanın varlık boyutuna girmek için beklediği bir âlem, bir varlık boyutudur.
Kâfir, Allah’ı ve ahireti inkâr ettiği için, onun nazarında istikbal yokluk ve karanlıktır. Tesadüf eseri oradan varlık sahsına düşen bir şey, ecel celladı tarafından derhal imha ediliyor. Yani mazi denilen yokluk kuyusuna atılıyor. Hal böyle olunca, kâfir bu inkârı ve itikadsızlığı yüzünden geçmiş ve geleceği karanlık ve vahşet şeklinde görüyor. Bu da hazır lezzetini acılaştırıp zehir ediyor. Geleceği ve geçmişi karanlık ve vahşet-zâr olan birisinin, şimdiki zamanı elbette acılı ve azaplı olur. O andaki cüz’î lezzetini bozup dağıtır. İnsanın mutlu veya mutsuz olması, inancına göre şekillenir. İtikadsızlık maddî ve cüz’î lezzetleri acılaştırıyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü