"Levh-i Mahv-İspat" ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
"Levh-i Mahv ve İspat"; sebep-netice, şart-meşrut ilişkisinin hâkim olduğu kaderin alt birimidir. Üstad'ın ifadesi ile "bir yazar bozar defteri" gibidir. Bozmak silmeyi iktiza eder, dolayısı ile bu âlemde her şey son hâli ile yazılı değildir. "Kader-i muallâk" ile Levh-i Mahv ve İspat aynı manaya geliyor.
Levh-i Mahfuz yani kader, Allah’ın ilminin bir unvanı ve bir ifadesidir. Levh-i Mahfuz'da her şey istinasız ve son hali ile yazılıdır.
Levh-i Mahv-İspat hakkında Üstadımız şöyle buyurur:
"Levh-i Mahv-İsbat ise, sabit ve daim olan Levh-i Mahfuz-u A'zam'ın daire-i mümkinatta, yani mevt ve hayata, vücud ve fenaya daima mazhar olan eşyada mütebeddil bir defteri ve yazar bozar bir tahtasıdır ki, hakikat-ı zaman odur."(1)
Eşyanın Allah'ın ilmindeki hâlinde zaman söz konusu değildir; ezel ile ebed beraberdir. Ama bunların şu vücud sayfasında yazılmaları belli bir tertip ve sıra iledir; böylece "zaman" ortaya çıkmaktadır.
Ezbere bildiğimiz bir şiirin başı ve sonu ilmimizde beraberce bulunur. Ama bunu söylemeye veya yazmaya başladığımızda belli bir sıra ortaya çıkar.
İlahi kudret ve iradeyle mahlûkat zaman sayfasında yazılmakta (ispat) ve ölüm kanunuyla bunlar silinip (mahv) yerine yenileri gelmektedirler. İşte zamanın hakikati, bu yazıp silmeye bir levha gibi olmasıdır.
İlm-i İlâhî'nin değişmesi muhaldir. Ezelden ebede kadar olmuş ve olacak bütün hâdiseler gibi, atâ kanununun tatbikatı da o ilmin şümulündedir. Bu kader değişmez. Değişiklikler sabit ve derin olan Levh-i Mahfûz'un daire-i mümkinatta bir defteri ve yazar bozar tahtası hükmündeki Levh-i Mahv ve isbat'ta olmaktadır. Önce takdir edilen nice cezalar, daha sonra tövbe vesilesiyle ve atâ kanunu ile affedilmekte, Levh-i Mahv ve İsbat'tan silinmekte ve kaza edilmemektedir.
"Allah dilediği şeyi mahveder ve dilediğini isbat eder. Nezdinde kitabın aslı olan Levh-i Mahfuz vardır."(Ra'd Suresi, 13/39)
"Eğer biz bir âyetin hükmünün kaldırır veya onu unutturursak, ondan daha hayırlısını veya dengini getiririz." (Bakara Suresi, 2/106)
“Sadaka verin; hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Muhakkak ki sadaka, gelen arazlar, marazları / hastalıkları geri çevirir. Sadaka aynı zamanda ömrünüzün uzamasına, iyiliklerinizin katlanmasına vesile olur.”(Kenzu’l- Ummal, h.No:16113)
Allah dilediğini mahveder, dilediğini yerinde sabit tutar. Gerek yaratmada, gerek hüküm koymada dilediğini mahveder. Varlık âleminden siler, hükümden düşürür, yürürlükten kaldırır, izini yok eder; dilediğini de onun yerine geçirir veya doğrudan doğruya yenisini yaratır.
Bu vechesi ile Levh-i Mahfuza, daire-i Ulûhiyet diyebiliriz. Yani mevcudatın ve mahlûkatın Allah’ın ilmindeki manevi vücutlarıdır. Üstad'ın diğer ifadesi ile vücud-u ilmileridir.
İnsanın nutfe halinde başlayan ilk yolculuğundan bütün ömrü boyunca başına gelecek bütün hâdiselere, kabir hayatından cennete kadar mazhar olacağı bütün işler ve haller İmam-ı Mübin’de yazılıdır. Bu yönüyle imam-ı Mübin kader defteridir. Nutfenin alaka olması, alakanın mudğa olması ta son noktaya kadar hep Kitab-ı Mübin’de yazılmıştır ve bu safhalar o kudret defterindeki kanunlara göre icra edilir. Dünyaya geldikten sonra da hayatın her safhasında karşılaştığı yeni durumlar hem Kitab-ı Mübin’de yazılıdır ve ona göre meydana gelir.
İmam-ı Mübin, kaderin bir ismi ve unvanıdır, eşyanın yol haritasını çizer. Kitab-ı Mübin ise kaderde tayin ve tespit edilmiş mukadderatların bir plan dâhilinde vücut sahasına çıkmasıdır. Bu noktadan bakacak olursak, incir çekirdeği İmam-ı Mübine, bu çekirdekten çıkan incir ağacı ise Kitab-ı Mübine işaret eden bir levhadır. İnsan ve kâinat, kalıp ve cesetleri itibari ile Kitab-ı Mübinin bir cüz’ü ve parçasıdır.
İşte zaman denilen şey, yani zamanın hakikati bu üç şeyden müteşekkildir. Üstat buna "Kudret-i İlahi’nin yazar bozar tahtası ve defteri" diyor. Zamanın içindeki geçmiş, gelecek ve şimdiki halleri de manasını Levh-i Mahv-İspattan alıyorlar.
Kitab-ı Mübîn, Levh-i Mahv İspatın umumi ve müşterek adıdır. Levh-i Mahv İspat zamanın üç boyutuna bakıyor ve ona işaret ediyor. Kitab-ı Mübin ise, zamanın bu üç boyutunu ve kudret sıfatının tecellisini içine alan geniş ve ihatalı bir mefhumdur. Bu yüzden, bu iki mefhum birbirinden farklıdır.
Eşya, Allah’ın ilminden, yine O’nun iradesi ile daire-i kudrete çıkıyor. Buna levh yani görünür olmak denilir. Görünür hâle gelen bu eşya, bir müddet göründükten, sonra tekrar ölüm ve zeval ile kaybolurlar ki; buna da mahv denir. Allah’ın ezelî ilminde varlık sahasına çıkmayı bekleyen diğer eşyanın da vücut bulması yani yaratılmasına da ispat deniliyor.
Eşyanın Allah’ın ezelî ve muhit ilimden çıkıp, varlık âleminde görünüp, sonra ölüm ve zeval ile tekrar sahneden çekilip, arkasından gelecek olanlara yer açmasına zaman deniliyor.
Eşyanın zaman tüneline girmesi sahnelenmek oluyor ki, burada esas kudret sıfatıdır ve eşya onun mürekkebidir. Kudret bu eşya mürekkebi ile zaman tahtasında çok mânâlı ve hikmetli şeyler yazıyor, ta ki insanlar bunları okuyup takdir etsinler.
Kudret sıfatı, Allah’ın ezelî ilimde ilmi bir vücut ile bulunan mümkinata harici bir vücut vermekle mükelleftir. Bu sebeple kudretin tecellisi ancak harici vücudun çıkması ile anlaşılabilir. Biz kudreti ancak fiil ve icraatları ile bilebiliriz, mücerret olarak bilmemiz mümkün değildir. Varlık sahasına çıkmamış eşyayı bilmek, ancak ilimdeki şeklini bilmek sınıfına girer ki nadir nazarlar ilm-i ezeliye nüfuz edebilirler. Bizim gibi avam insanlar ancak zaman nehrine girdikten sonra eşyanın hakikatini bilebiliriz.
(1) bk. Mektubat, Onuncu Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar