"Evet, bir ehemmiyetli ihsan-ı İlahî, ihsanını enaniyetini bırakmayana ihsas etmemektir; ta ucb ve gurura girmesin..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cenab-ı Hak, nefsini tam terbiye ve ıslah edememiş kullarına, ihsan ve ikramını hissettirmiyor. Ama ihsan ve ikramı da devam ediyor. Hissettirmemesinin sebebi, kul ucb ve gurur gibi manevî hastalıklara düşmesin.

Nefsini tam ıslah ve terbiye edememiş kullarda, o ikram ve ihsanı kendinden bilmek ve haksız sahiplenip gurura düşme tehlikesi olduğundan, üzerinde var olan nimeti göremiyor ya da gösterilmiyor. İşte, bu da bir ihsan-ı İlahi oluyor.

Bazı zatların velayet mertebesine çıkmasına rağmen, kendisinin veli olduğunu bilmemesi, ya da bildirilmemesi de buna misal olabilir. İnsandaki enaniyet, yani benlik damarı, çok sinsi ve tehlikeli, ıslahı ve terk edilmesi de zor olmasından, Allah, şefkati muktezası kulunun şımarmaması için, verdiği nimetleri ona fark ettirmiyor.

"Aziz, sıddık kardeşlerim; Kastamonu’da ehl-i takvâ bir zât, şekvâ tarzında dedi: “Ben sukut etmişim. Eski halimi ve zevkleri ve nurları kaybetmişim.”

Ben de dedim: “Belki terakki etmişsin ki, nefsi okşayan ve uhrevî meyvesini dünyada tattıran ve hodbinlik hissini veren zevkleri, keşifleri geri bırakıp, daha yüksek makama, mahviyet ve terk-i enâniyet ve fâni zevkleri aramamakla uçmuşsun.”

Evet, bir ehemmiyetli ihsan-ı İlâhi, ihsanını, enâniyetini bırakmayana ihsas etmemektir; tâ ucub ve gurura girmesin.

Kardeşlerim; Bu hakikate binaen, bu adam gibi düşünen veya hüsn-ü zannın verdiği parlak makamları nazara alan zâtlar, sizlere bakıp içinizde mahviyet ve tevazu ve hizmetkârlık kisvesiyle görünen şakirtleri âdi, âmi adamlar görür ve der: “Bunlar mı hakikat kahramanları ve dünyaya karşı meydan okuyan? Heyhât! Bunlar nerede, evliyaları bu zamanda âciz bırakan bu kudsî hizmet mücahidleri nerede?” diyerek, dost ise inkisâr-ı hayâle uğrar, muarız ise kendi muhalefetini haklı bulur." (Şualar, On Üçüncü Şuâ)

İbadetlerin içindeki manevî şevk ve zevkler; zayıfları ibadette devamlı ve sabit kılmak için İlahî birer ihsandırlar. Bu şevk ve zevk merhalesini geçip, üst makamlara çıkıldığı zaman; o şevk ve zevkler gider, yerine mahviyet makamı gelir.

Mahviyet makamında kul mutlak mânada acizlik ve fakirliğini idrak eder, tam bir tevazu ve tefani içine girer. Yani Allah’a karşı nihayetsiz acizliğini ve fakirliğini gösterip, O'nun sonsuz kudretine istinad eder, gınasına dayanır, benliğini tam manası ile eritip yok eder. Bu makam çok yüksek bir makamdır.

Üstad Hazretlerinin talebesi ibadetlerdeki şevk ve zevk merhalesini geçip mahviyet makamına yükselince, eski hususiyetleri üzerinde göremiyor ve sukut ettiğini zannedip telaşlanıyor. Üstad Hazretleri de, "Senin bu halin sukut değil, manevî bir suuddur" diyerek onu teselli ediyor.

Tevazu ve mahviyet makamının sûreti sönük, sîreti muhteşemdir. Bu sebeple sûrete dikkat kesilen, sîreti nazara alamayan sathî nazarlı insanlar; "Bunlar mı asrın büyük evliya ve mücahidleri" diyerek suizan ediyorlar.

Risale-i Nur talebelerinin sûreti basit ve sönük görünse de; yani keşif ve keramet gibi haller görünmese de, sîret ve maneviyat açısından hakîkat kahramanıdırlar, dünyaya karşı meydan okuyan kudsî hizmet mücahidleridirler.

Allah’ın en büyük ve ehemmiyetli lütuflarından birisi de; enaniyetini tam mânası ile bırakmayana ihsanını hissettirmemektir, ta ki ucb ve gurura girmesin. Yani makamı çok yüksek olmasına rağmen, o makamda olduğunu Allah ona hissettirmiyor. Bu da o kimse için bir İlahî rahmet ve ihsandır. Manen çok büyük makamlarda bulunan birçok evliya, yüksek bir mevkide olduklarını bilmeden vefat etmişler. Buna da İlahî bir ihsan ve muhafaza nazarı ile bakılabilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 14.920
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

k.toprak
Bediüzzaman hazretlerinin muhteşem eserininin inceliklerini kavrayamadığımız yerde imdadımıza yetişiyorsunuz Allah sizlerden binlerce kez razı olsun
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
drerkan
Risale-i Nur talebelerine asrın Sahabeleri (ra) demek mahzurlumudur acaba?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Risale-i Nur talebelerine bu asrın sahabeleri demek yerine bu asırda sahabe mesleğini temsil ediyorlar demek daha uygun olur kanaatindeyiz.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
drerkan
Allah razı olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
zeynepyavuz

Mahviyet, terk-i enaniyet ile uçmak ne demektir Hangi zevkleri bırakınca terakki olmuş?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Mahviyet insanın Allah’ın kuvvet ve kudreti karşısında bir hiç olduğunun idrak edilmesidir.

Terk-i enaniyet insanın Allah’a karşı varlık ve benlik davasından vazgeçip her halinde mutlak aciz, fakir ve noksan olduğunun şuur ve idrarikine erişmesi anlamına geliyor.

İbadet ve kulluğun özü ve en mükemmel hali de insanın mahviyet ve terk-i enaniyette bulunmasıdır. Zira kalbinde zerre kadar kibir, varlık ve enaniyet davası bulunan birisi kamil insan olamaz.

Yani Allah’a çıkan ve giden yolda insanın en büyük ağırlığı insanı aşağı çeken en tehlikeli hastalık kibir ve enaniyet (insanın Allah’a karşı varlık ve benlik davasında bulunması demek) davasıdır. Bu ikisinden kurtulmayan birisinin manen terakki edip olgun bir Mümin olması mümkün değildir.

Manevi seyirde varlığı ve benliği tam erimemiş veliler olabiliyor onlar bu seyir esnasında bir takım manevi zevk ve keşiflere mazhar oluyorlar ve bu zevk ve keşiflerin verdiği manevi haz onları bir parça benlik ve makam sevdasına düşürebiliyor. Basit bir velinin kendini Mehdi makamında görmesi gibi.

İşte insan bu vaziyette iken o manevi zevk ve keşiflerden arınıp benlik ve varlık davasını tamamen bırakırsa manen terakki edip olgunlaşır. Keşif, keramet ve manevi zevkler zannedildiği gibi tekemmül ve yükselmenin alameti değil aksine terk edilmesi kemal olan haletlerdir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
zeynepyavuz

Evliyalar neden aciz kalıyor ve inkısar-ı hayale uğramak ve muarızın kendi muhalefetini haklı bulması gibi kısımları izah eder misiniz

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

Risale-i Nurun şakirtlerine verdiği manevi makam çok büyük ve çok velileri aciz bırakacak bir parlaklıkta ve haşmette. Bunu bilen Nur talebeleri Risale-i Nura şevkle ve dört elle sarılıp hem kendi imanlarını kurtarıyorlar hem de başkaların imanının kurtulmalarına vesile oluyorlar.

Bir çok insan ehli tahkik olmadığı için şevk ve teşvike sebep olan manevi makama, manevi dereceye çok önem veriyor. Şayet Risale-i Nurun verdiği o parlak makam nazara verilmeyip sadece hakikat ileri sürülürse zayıf ve avam insanların çoğu dost ise Risale-i Nuru bırakıp iman hizmetinden uzaklaşırlar düşman ise kendi yollarının haklı olmasına delil olarak görürler.

Bu sebeple Risale-i Nurun parlak iman hakikatleri yanında Risale-i Nurun yüksek manevi makamları nasıl kolaylıkla verdiğininde gösterilmesi ve ilan edilmesi gerekiyor ki zayıflara teşvik muhaliflere karşı bir delil bir meydan okuma olsun.

"Eskiden kırk günden tut, ta kırk seneye kadar bir seyrü sülûk ile bazı hakaik-i imaniyeye ancak çıkılabilirdi. Şimdi ise, Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle, kırk dakikada o hakaike çıkılacak bir yol bulunsa, o yola karşı lâkayt kalmak elbette kâr-ı akıl değil. İşte, otuz üç adet Sözler, böyle Kur'ani bir yolu açtığını, dikkatle okuyanlar hükmediyorlar."

"Risale-i Nur'u bir yıl anlayarak ve kabul ederek okuyan, zamanın mühim ve hakikatli bir alimi olduğu gibi, kırk senede elde edilen velayet makamını kırk dakikada istidadı olana verebilir."

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...