"Ey mümine kin ve adavet besleyen insafsız adam!.." Yirmi İkinci Mektub'un Birinci Vecih'ini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"BİRİNCİ VECİH"
"Hakikat nazarında zulümdür."
"Ey mü'mine kin ve adavet besleyen insafsız adam! Nasıl ki, sen bir gemide veya bir hanede bulunsan, seninle beraber dokuz masum ile bir câni var. O gemiyi gark ve o haneyi ihrak etmeye çalışan bir adamın ne derece zulmettiğini bilirsin. Ve zalimliğini, semâvâta işittirecek derecede bağıracaksın. Hatta bir tek masum, dokuz câni olsa, yine o gemi hiçbir kanun-u adaletle batırılmaz."
"Aynen öyle de sen, bir hane-i Rabbâniye ve bir sefine-i İlâhiye olan bir mü'minin vücudunda, iman ve İslâmiyet ve komşuluk gibi, dokuz değil, belki yirmi sıfat-ı masume varken, sana muzır olan ve hoşuna gitmeyen bir cani sıfatı yüzünden ona kin ve adavet bağlamakla o hane-i maneviye-i vücudun manen gark ve ihrakına, tahrip ve batmasına teşebbüs veya arzu etmen, onun gibi şenî ve gaddar bir zulümdür." (Mektubat, Yirmi İkinci Mektup, Birinci Mebhas.)
Bir gemide dokuz masum bir cani olsa, o gemiyi batırmak nasıl büyük bir zulüm ise, aynı şekilde ilahi bir gemi hükmünde olan mü’minin de dokuz masum sıfatına bakmayıp, bir iki kötü sıfatı yüzünden onu batırmak hükmünde olan küsmek, kin ve adavet beslemek elbette büyük bir haksızlık ve zülümdür. Yani gemi teşbihi mümin kardeşimize kin ve adavet beslemenin ne denli çirkin ve zulüm olduğunu akla yaklaştırmak için verilmiştir.
Üstad'ın ifadesi ile "Cenâb-ı Hak, haşirde adalet-i mutlaka ile mizan-ı ekberinde a’mâl-i mükellefîni tarttığı zaman, hasenâtı seyyiâta galibiyeti - mağlûbiyeti noktasında hükmeyler." Öyle ise bir insanı, bir cemaati veya müesseseleri bu hakikat ışığında değerlendirmemiz lazım. Zira hiçbir insan veya kurum dört başı mamur mükemmel değildir. Mutlaka birtakım yanlışları ve kusurları olabilir. Sadece birkaç hatasına bakıp, sair hizmetlerini görmezden gelerek onu yerin dibine batırmak zulümdür. Üstad Hazretlerinin bu kardeşlik düsturu ile meseleye bakarsak, tenkid tarzımız daha adil olur. Yani tenkid ettiğimiz kişi ya da kurumların bir iki menfi ve yanlış yönlerinden hareketle, bütünüyle diğer iyi ve güzel yönlerini inkâr ve tezyif etmek adil olmaz.
Eş, dost, akraba ve arkadaşları değerlendirirken de onların iyi taraflarının fazlalığını nazara almak gerekir. Bir kişinin iyi cihetleri, güzel meziyetleri, kötü yönlerinden ve çirkin fiillerinden fazla ise o kişi hürmete ve muhabbete layıktır. Bir insanın birkaç hatasından dolayı veya bize göre yanlış olan bazı davranışları yüzünden, onun güzel hasletlerine bakmamak, iyiliklerini hiçe saymak, meziyetlerini dikkate almamak, ona düşmanca bir tavır almak, ne insafa ne vicdana sığar ne de Kur’an ve sünnetin ölçülerine uyar.
Yüce Allah sevapları günahlarına ağır gelen kullarını cennete koyacağını bir ayette şöyle ifade buyurmaktadır:
“O gün kimin tartıları ağır basarsa o, hoşnut olacağı bir hayat içindedir.” (Karia, 101/6-7)
Hasılı kişi ya da müesselerin hata ve sevaplarına bakmalıyız. Şayet hataları galip ise, o yanlış ve batıl bir yoldadır. Ama sevapları ve hizmetleri hatalarına galipse, bu iyi ve güzel bir yoldadır deyip, muhabbet etmeliyiz.
“Bir bahçede çürük bir elma bulunmakla bahçeye zarar vermez. Bir hazinede silik para bulunmakla, hazineyi kıymetten düşürtmez. Hasenenin on sayılmasıyla, seyyienin bir sayılmak sırrıyla, insaf odur ki: Bir seyyie, bir hata görünse de sair hasenata karşı kalbi bulandırıp itiraz etmemektir.” (Barla Lahikası, 131. Mektup)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü