"Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim, âciz olanı istemem. Ruhumu Rahman'a teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı bâki isterim. Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim." İzahı nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın nihâyetsiz emelleri ve arzuları vardır. Dünya ise onun emellerine kâfi gelmeyecek kadar dar ve fanidir. Bu bakımdan, insan fanilerle ve âcizlerle tatmin olmaz ve olanları istemez, ancak “bir yâr-ı bâki” ister. Kendisini rahmetiyle yaratan, besleyip büyüten, “mevcudatı umumen” onun ihtiyacına göre terbiye eden Rahmân’a ruhunu feda eder, yani ona karşı sonsuz bir şükür ve muhabbet besler, onun uğrunda her şeyini feda etmeye hazır hale gelir.
Artık böyle bir insan, şu sonsuz âlemde cismiyle bir zerre gibi küçük de kalsa, arzularıyla, ihtiyaçlarıyla, iman ve teslimiyetiyle bir Şems-i Sermed ister. Yani, onun varlığı bir ışık huzmesi ise, onu terbiye eden Rabbinin varlığı ezelî ve ebedî bir güneş gibidir. Sönmeye mahkûm olan bu ışık huzmesi ancak daimî bir güneş ister. Onun, kendisini ölümünden sonraki ebedî hayat yolculuğunda da rahmetiyle korumasını, daha büyük ihsanlara mazhar kılmasını talep eder; ruhu ancak böylece tatmin olur.
Demek oluyor ki, insan maddeten küçüklüğü ile birlikte, bütün kâinatla münasebeti bulunması ve bu münasebeti bilecek, tartacak ve ona karşı şükür ve hayret edebilecek yüksek bir mahiyet taşıması cihetiyle büyük bir âlem gibidir. Bu ehemmiyetli noktayı Üstad Bediüzzaman Hazretleri şöyle nazara vermektedir:
"Çünkü sen, çendan nefsin ve sûretin itibâriyle hiç hükmündesin, fakat vazife ve mertebe noktasında, sen şu haşmetli kâinatın dikkatli bir seyircisi, şu hikmetli mevcudâtın belâgatlı bir lisân-ı nâtıkı ve şu kitâb-ı âlemin anlayışlı bir mütâlâacısı ve şu tesbih eden mahlûkatın hayretli bir nâzırı ve şu ibâdet eden masnuâtın hürmetli bir ustabaşısı hükmündesin."(1)
İnsanın arzu ve istekleri, emel ve arzuları, kabiliyet ve duyguları kâinatı istila etmiş iken, bunların en küçüğünü bile elde etmekten âcizdir. Hal böyle olunca, insan iktidar ve zenginlik açısından hiç ender hiç iken; yani sonsuz âciz ve fakir iken, arzu ve emelleri kâinat kadar geniştir.
Dünya hayatı, insan mahiyetine dar gelen bir elbise hükmündedir. Bu da insanın “ebede meb’us” olduğunun en büyük delilidir. Yani, insanın talep ve arzularının sonsuzluğu, ebedî bir hayatın varlığına delildir.
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü