"Fennin tabirince ukde-i hayatiye namında bir cilve-i irade-i İlâhiyenin ve emr-i tekvînînin bir kanunuyla ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir ağacın şuursuz,.." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Üstad Hazretleri, Allah Vahid ve Ehad olduğu halde, sayısız işleri bir anda ve hiç şaşırmadan yapmasını akla yaklaştırmak için bu temsili getiriyor.

En aşağı hayat tabakasında olan ağacın çekirdeği, onun ukde-i hayatıdır. Bir tohum kaynatıldı mı onda bir şey ölüyor ve artık ondan bir mahsul alınamıyor. İşte o şeyin ne olduğunu, nasıl doğduğunu ve niçin öldüğünü ilim henüz tesbit edememiştir. Emr-i Rabbanî olarak tarif edilen mânadan maksat, ağacın tedbir ve idare edildiği ağacın ruhu hükmünde olan bir kanundur.

Yani ağacın bütün tedbir ve idaresi bu kanun tarafından icra ediliyor. Bu kanun ve merkez aynı anda her bir meyvenin yanında hazır ve nazır gibi durabiliyor. O meyve ve yaprakların bütün ihtiyaçları bu merkezdeki kanun eli ile sevk ediliyor. Bu kanunun o meyveler ile irtibatı, maddî şekilde ve yayılma yolu ile olmuyor. Âdeta bu ağacın ruhu hükmünde olan merkezdeki kanun, binlerce meyvenin ve yaprağın yanında zamansız ve mekânsız olarak her an hazır bulunuyor.

Bir ağacın merkezindeki basit bir kanun şu harika işlere mazhar olabiliyor ise, mekândan ve zamandan, maddeden ve cisimden münezzeh ve mukaddes olan Allah’ın, milyarlarca işleri ve icraatları aynı anda, şaşırmadan yapması neden akıldan uzak olsun?

Mahlûkatın en aşağı derecelerinde olan ağacın; binlerce meyve ve yaprağının Allah’ın bir kanunu, iradesinin bir cilvesinin bulunduğu bir merkezden tedbir ve idare edilmesi, bir meyvenin idaresi diğer meyvenin idaresine mani olmaması gözümüz önünde nasıl cereyan ediyor.

Ağacın ruhu hükmünde olan hayat düğümü arkasında ezelî irade sıfatının tecellisi bulunuyor. Ezelî irade sıfatı da tecelli etmek için maddî şeyleri vasıta olarak kullanmaya ihtiyaç duymaz. Ruhun bedene olan tasarrufu gibi. Mesela ruh ile beden arasında bir vasıta gösterilemiyor.

Bunun günümüzde en açık misali televizyon programlarıdır. Orada konuşan bir tek şahıstır, her ekran bir ayna kabul edilirse, o konuşma milyonlarca farklı mekânda, farklı kişilerce seyredildiğinde, o şahıs sanki külliyet kazanmış, milyonlarca şahsa birlikte hitap etmiştir.

Üstad Hazretleri 16. Söz’de; “bir tek zâtın, muhtelif aynalar vasıtasıyla külliyet kazanmasına” güneşi misâl olarak veriyor. Güneş tek bir varlıktır ama, şeffaf şeylerdeki tecellileri sayılamayacak kadar çoktur. Yeryüzünü akisleriyle doldurur. Denizlerden, damlalardan, bütün gözlere kadar sayısız eşyada tecelli eder; onlar üzerinde iş görür.

Buna bitkiler âlemini de kattığımızda, güneş bir anda birbirinden ayrı sonsuz denecek kadar çok işi birlikte görmektedir. Cevabın giriş bölümünde de işaret edildiği gibi, bu misal şöyle değerlendirilecektir: Allah’ın sema ordusundan bir nefer olup “Nur” isminin kesif bir gölgesine mazhar olan Güneş, bir anda bu kadar farklı icraatları karıştırmadan, yorulmadan, büyük-küçük fark etmeden,…, yaparsa elbette O’nu yaratan Allah’ın bu varlık âlemindeki icraatları son derece kolay olur, bir iş bir işe mani olmaz, büyük-küçük, yakın-uzak farkı söz konusu değildir.

Güneşin sıfatları hükmünde olan ışığı, harareti ve renkleri bütün eşyayı ihata ettiği gibi, Cenâb-ı Hakk’ın da sonsuz ve muhit olan sıfatları bütün mahlûkatı kuşatmıştır. Güneş, bu cihetiyle vahidiyete bir misal olmaktadır.

Diğer taraftan, güneş, sıfatlarıyla tecelli dairesindeki bütün varlıkları ihata etmenin yanında, onların her biriyle de sanki hususî olarak alâkadar olmakta, her birisine onun kabiliyetine göre feyiz vermektedir. Güneş bu cihetiyle de ehadiyete bir misal olmaktadır.

Vahidiyet, Allah’ın sıfatlarının bütün mahlûkatı ihata etmesini, nihâyetsiz sıfatlara sahip O’ndan başka kimse bulunmadığını ifade eder. Bunun yanında her bir mahlûkta, kabiliyetine göre, İlâhî isimler ve sıfatlar tecelli etmektedir.

Bir aynadaki tecelli de güneşin birliğini gösterir, bütün eşyayı kaplamış ışık da. Birincisi ehadiyet, ikincisi vahidiyet olarak ifade ediliyor.

Ehad; Allah’ın Zât’ının bir olduğunu, eşinin ve benzerinin olmadığını ifade eder. Vahid ise, sıfatlarının birliğini, yani o sıfatların da eşi ve benzerinin olamayacağını bildirir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

drerkan
Maşaallah.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...