"Hararetin derece ve mertebeleri, soğuğun girmesi ve güzelliğin ise, çirkinliğin müdahalesi ile olması ve bu zâtî kudrete zıt olan acz, Ona yanaşması, hiçbir cihetle imkânı yok." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Meselâ; hararetin derece ve mertebeleri, soğuğun girmesi ve güzelliğin ise, çirkinliğin müdahalesi ile olması ve bu zâtî kudrete zıt olan acz, Ona yanaşması, hiçbir cihetle imkânı yok. Elbette, o kudret-i mutlakada mertebeler bulunmaz. Madem mertebeler onda bulunmaz; elbette o kudrete nisbeten yıldızlar, zerreler müsâvî ve cüz’ ve küll ve bir ferd ve bütün nev’i o kudrete karşı farkları yoktur." (1)
Allah’ın sonsuz kudreti, mertebe ve dereceden münezzehtir. Yani sonsuz bir kudret karşısında her şey eşittir. Bir güneş ile atomun yaratılması ve idaresi, Allah’ın sonsuz kudreti yanında müsavidir. Güneş, Allah’ın kudretini zorlayamaz ya da zerre daha hafif olur, denilemez.
Mertebe ve derece, ancak cüz’î ve sınırlı kudretlerde olur.
İnsanın iradesi cüz’îdir, yani iradesi bir anda ancak bir şeye taalluk edebilir. İrade olmaksızın da kudret bir iş görmez; dolayısıyla insanın kudreti de iradesi gibi cüz’îdir; bir anda ancak bir şeye taalluk eder. İnsanın kudreti kayıtlı ve sınırlı olduğu için, bir bardağı kaldırmakla bir masayı kaldırmak arasında fark vardır. İnsan bir yükü kaldırdığında onun için belli bir kuvvet sarf eder, yük arttıkça gücünde ve kuvvetinde azalma olur ve bir noktadan sonra artık yeni bir yükü yüklenemez hale gelir. Bu ise onun kudretinin sınırlı olmasından ve inkısam ettiğindendir. İnsan kudretinin inkısamı şu manaya gelir: Bir insan hafif bir yüke kuvvetinin az bir kısmını sarf eder, ağır yüke ise daha çok kuvvet harcar.
Allah, sonsuz işleri birlikte yapar; kudretinde hiçbir azalma, bölünme, parçalanma olmaksızın her şeyi o sonsuz kudretiyle yaratır. Allah, büyük bir şeyi yarattığı zaman ona fazla bir kuvvet sarf etmediği gibi, küçük bir şeyi yarattığında da az bir kuvvet sarf etmez. Büyüğü de küçüğü de aynı sonsuz kudretiyle yaratır. Ancak, güneş her aynaya onun kabiliyetine göre ziya verdiği gibi, İlâhî kudret de eşyanın mahiyetine göre az veya çok tecelli eder. Tecellinin azı ve çoğu, büyüğü ve küçüğü olur, ama onların kaynağı olan kudret için böyle bir şey düşünülemez, büyük-küçük, ağır-hafif fark etmez. Çiçeğe de aynı sonsuz kudretiyle teveccüh eder yıldıza da. Allah’ın kudreti yanında bir baharı yaratmakla bir çiçeği yaratmak; baharı yaratmakla cenneti yaratmak arasında fark yoktur. Dünyada hadsiz yaratma misallerini görüp de "Acaba haşri ve ahireti yaratabilir mi?" diye bir şüpheye kapılmak en büyük bir cehalet ve akılsızlıktır.
Güneşin ziyası, harareti ve yedi rengi mukabilindeki bütün eşyayı ihata etmiştir. Bu ihata vahidiyete misaldir. Allah’ın sonsuz kudreti ve sair sıfatları da bütün eşyayı ihata etmiştir.
Güneşin her bir su katresini aydınlatması yanında o tecellilerde onun zatından bir cilvenin de bulunması ehadiyete misaldir. Güneş bütün eşyayı aydınlatırken bir su damlasına yahut küçük bir cam parçasına da tecelli eder, varlığını ve sıfatlarını onlarda da gösterir.
İşte, Cenab-ı Hak da sonsuz sıfatlarıyla bütün mahlûkat âlemini ihata etmekle birlikte her bir mahlûkuna da bizzat hususî bir teveccühü vardır. Her bir mahlûkuna da kuvvet verir, hayat verir, suret verir, ziynet verir, görme ve işitme verir.
(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü