"Fıtrî duasını işiten Alîm-i Mutlak bir Kadîr-i Hakîm, imdadlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalarını gülmeğe, bağırmalarını teşekkürlere çevirir." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Allah her türlü dua ve talebe cevap verir ve her mahlûkunun imdadına yetişir. Lakin hikmet dairesinde dualara cevap verir ve imdada koşar. Yoksa dünya bir imtihandır, kimisi zulmeder zulmünün cezasını çekmeden gider, kimisi mazlumdur dünyada âhını almadan göçüp gider.

Bu iki vaziyet büyük mahkeme gününe bir işarettir. Yani Allah her şeyin hesabını bu dünyada görecek diye bir kaide bulunmuyor. Ayrıca büyük suçlar büyük mahkemeye bırakılır, çünkü o suçların kısacık dünya hayatında görülmesi mümkün değildir. Sırf kâfirlerinin cezası bu dünyaya sığacak bir ceza olmadığı için, ukbaya tehir edilmiştir.

"Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübrâya bırakılıyor." (10. Söz)

Buradaki zâlimin izzetinden kast edilen mâna; zâlimin bu dünyada ceza görmeden, küfür ve isyanlarına rağmen burnu sürtülmeden ölüp gitmesidir.

Mazlumun zilleti ise; bu dünyada gördüğü eza ve cefanın bedelini ve hakkını alamadan âhirete gitmesidir.

Şayet ahiret olmaz ve büyük mahkeme kurulmazsa, zalimin yaptığı yanına kâr kalacak, mazlum da hakkını alamadan zulme maruz kalmış olacaktır. Bu iki çirkin hal Allah’ın nihayetsiz adâlet, hikmet ve rahmetine yakışmayacağına göre, mutlaka bir hesap günü olması gerekir ki; bu hesap günü de âhiret hayatıdır.

Dünyadaki bu zâhirî izzetin de zilletinde geçici olduğu, bu dünya hayatının kapanmasıyla zâlimin ebediyen zelil ve perişan olacağı, mazlumun ise kısa süren bir zillet ve mahkûmiyetten sonra âhirette imanından gelen bir izzetle ebediyen mes’ud olacağı ders verilmektedir.

"Duaya cevap vermek" umumî bir mefhumdur. Cenab-ı Hak her duaya cevap verdiğini şöyle beyan etmektedir: “Bana dua edin ki, size cevap vereyim.” (Mü’min Suresi 40/ 60) Ancak, cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır.

Âyette de ifade edildiği gibi, Allah her duaya mutlaka cevap veriyor. Ancak her duayı kabul etmek Allah’ın sonsuz hikmetine bağlıdır; ya aynısını verir, ya daha güzelini verir ya da o kulun hakkında hayırlı olmadığını bildiği için vermez. Bu hakikati Üstat hazretleri bir çocuğun hekimden belli bir ilacı istemesiyle izah ediyor. Hekim o isteği ya aynen kabul eder yahut daha faydalı bir ilaç verir veya çocuğun isteğinin kendisi için zararlı olduğunu bildiği için hiç vermez. Biz de hakkımızda neyin daha hayırlı olduğunu bilmeme noktasında o çocuk gibiyiz. Duamızı bir ibadet şuuruyla yapmalı ve netice için Rabbimizin hikmetine ve rahmetine itimat etmeliyiz.

Bazen de dua âhiret hesabına kabul edilir. İnsan dünya nimetlerine kavuşmak için dua eder, Allah da bu duayı âhiret adına kabul edip cevap verir. Meselâ, kişi bu dünyada ev ister, Allah hikmetine muvafık düşmediği için o kişiye cennette ebedî bir köşk inşa eder.

"Kabul etmek" ise insanın duada istediği şeyin aynısını vermek demektir. Allah’ın, her dua edenin istediği şeyi aynı ile vermesi hikmetine uygun düşmez. Bu sebeple Allah kişinin istediği şeyi hikmetine uygun ise verir, hikmetine uygun değilse vermez. O’nun vermemesi de vermektir. Ya da başka bir şekilde duasına cevap verir; duaları kesinlikle cevapsız ve karşılıksız bırakmaz. Âyette de ifade edilen husus budur.

Mesela, birisi bir erkek evlat ister, Allah da ona hikmeti muktezası Hz. Meryem gibi bir kız evladı verir. Bu durumda dua cevap bulmuş oluyor, yani Allah duaya cevap ve karşılık vermiş oluyor, ama aynı zamanda kabul olmamış da oluyor. Zira "kabul olmak" duada istenilen şeyin aynı ile verilmesidir. Üstad Hazretleri bu manayı "daha güzel bir surette kabul etmiş" diyerek ifade ediyor.

Risale-i Nurlarda Üstad Hazretleri bu hususu şu şekilde izah ediyor:

"Meselâ, birisi kendine bir erkek evlât ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor. 'Duası kabul olunmadı.' denilmez. 'Daha evlâ bir surette kabul edildi.' denilir. Hem bazan kendi dünyasının saadeti için dua eder. Duası âhiret için kabul olunur. 'Duası reddedildi.' denilmez. Belki, 'Daha enfâ bir surette kabul edildi.' denilir, ve hâkezâ..."

"Madem Cenâb-ı Hak Hakîmdir. Biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini itham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. 'Tabip beni dinlemedi.' denilmez."(1)

Allah sonsuz ilim ve merhamet sahibidir. Kullarını nihayetsiz âciz ve fakir olarak yaratan ve onların kalbine isteme duygusu veren Allah’ın, onların dualarına cevap vermemesi O’nun sonsuz hikmetiyle ve merhametiyle bağdaşmaz.

"Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak, hâzır, nâzır olduğu için, abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir." (23. Söz)

Üstad Hazretleri şöyle buyurur: “Eğer vermek istemeseydi, istemek vermezdi.” Rabbimiz, bizim şu âlemi seyretmemizi istemeseydi, ana rahminde bize göz takar mıydı?,

Bu güzel sesleri işittirmek dilemeseydi bize kulak verir miydi?

İşte, âhiretin varlığına en büyük bir delil insan ruhuna konulan bu “ebedî yaşama” arzusudur.

İnsan imanda terakki ettikçe, Rabbine kavuşmaya daha fazla iştiyak gösterir. Ahirete bol sermaye gönderdikçe, oraya kavuşmayı daha çok istemeye başlar.

İstikbalini düşünen ve ileride kavuşacağı mevkileri dikkate alan çalışkan bir talebenin, okulun bahçesine ve kantinine fazla rağbet etmemesi gibi, onun kalbinde de dünya sevgisi gitgide azalır.

Yapmış olduğumuz dualara, talep ettiğimiz arzularımıza nasıl bir cevap verildiğinin bazı emarelerini hayatımızda görebiliriz.

Öyle ise, "Duam kabul olmadı" denilmemeli, daha güzel bir şekilde kabul olundu, ya da “İsteklerim hakkımda hayırlı değildi, ahirete tehir edildi” denilmeli.

(1) bk. Mektubat, Yirmi Dördüncü Mektup'un Birinci Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

k.toprak
Yardımınız için Allah razı olsun kıymettar ağabeylerim.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...