"Gerçi param pek azdır. Fakat iktisadım var, kanaate alışmışım. Ben sizden daha zenginim." Üstad'ın, zengin olanlardan daha zengin olduğunu ifade etmesini nasıl anlayabiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Zenginlik ve para gelip geçicidir, ama iktisatlı olmak güzel bir ahlaktır ve devamlıdır.

Üstad'a zekât teklif edenler, bir müddet sonra servetini kaybedip, zekât almaya muhtaç duruma düşüyorlar. Üstad'ın iktisadı ömrünün sonuna kadar devam ettiği için, kimseye muhtaç olmuyor.

Savurgan ve lükse düşkün zenginlerin servetlerini kaybettiklerine ve iflas ettiklerine çok şahit oluyoruz. İktisatlı olanlar, israftan kaçınanlar ise her zaman servetlerini muhafaza ederler ve ediyorlar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Lazgin

fakirlik bir şeye muhtaç olma durumudur. mesela hayvanlar giyim bakımından fakir değiller çünkü buna ihtiyaçları yok. insanlar ise dünyanın bütün serveti de ona verilse ihtiyaçları bitmediğinden nihayetsiz fakirdir. işte burdaki mukayese de zannımca böyledir. üstad hazretleri fevkalade bir surette kanaat ettiğinden ihtiyaçları da o nispette azdır. dolayısıyla o zenginlerden -parası pek az olduğu halde-- daha zeengindir.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ercancoban

"Reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekatlarını bana kabul ettirmeğe çok çalıştılar." burada geçen üstadın reis dediği zenginler kimlerdir acaba?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

“Hattâ dokuz sene -şimdi otuz sene- evvel benimle beraber Burdur'a nefyedilen reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekatlarını bana kabul ettirmeğe çok çalıştılar. O zengin reislere dedim: "Gerçi param pek azdır; fakat iktisadım var, kanaata alışmışım. Ben sizden daha zenginim." Mükerrer ve musırrane tekliflerini reddettim. Cây-ı dikkattir ki: İki sene sonra, bana zekatlarını teklif edenlerin bir kısmı iktisadsızlık yüzünden borçlandılar.”

Evet iktisad etmeyen, zillete ve manen dilenciliğe ve sefalete düşmeğe namzeddir. Bu zamanda israfata medar olacak para, çok pahalıdır. Mukabilinde bazan haysiyet, namus rüşvet alınıyor. Bazan mukaddesat-ı diniye mukabil alınıyor…

Risale-i Nuru okuyan onunla ülfet ve ünsiyet eden birisi anlar ki; Üstadımız bir konu hakkında izahat verirken isim ya da detaylı bir malumat vermiyor ise, bunun detaylarının araştırılmasının ya önemi yok, ya nezakete uygun değil, ya müspet harekete uygun düşmeyeceği için özet geçiliyor demektir; bu durumda bizim bu gibi mahfi bırakılan detayları araştırmamızın da pek bir önemi bulunmuyor demektir.

Mesela bu konuda o reislerin ismini vermek; hem nezakete uygun değil, hem de gıybete kapı açmaya müsait bir durumdur. Çünkü onların israfından bahsediliyor ve israflı hayatları örnek veriliyor, bu durumda isimlerini ilan etmek onların hukukuna tecavüz olur.

Risale-i Nur'un bir çok yerinde bu gibi isimler, bu gibi örnekler üstü kapalı bir şekilde verilerek; hem asıl meseleye dikkatlar çekilir, hem de kişiler hakkında bir söz hakkı bir itiraz doğmamış olur.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
ercancoban

isimlerini sormuyorum ki... o zamanın makam sahibi islami görüşe sahip hapsedilen memurları mı, doğudan nefyedilen aşiret reisleri mi ya da batıda bazı cemaat ve tarikat liderleri mi...

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)
Meşhur Şeyh Said olayından sonra Üstadımızla beraber nefyedilen kişiler, genellikle herhangi bir olay çıkarabilecek ihtimali taşıyan kişilerdi. Alimler, din adamları, zengin ve nüfuzlu kişilerden özellikle doğunun aşiret resileri ve ağalardır. Burada kast edilen kişiler, doğunun zengin ve nüfuzlu aşiret resileri olmaları ihtimali daha uygun düşüyor. Çünkü, hem Üstada hürmetleri var, hem zengin hem de mal mülk noktasında fazla endişe duymayan kişilerdir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...