"Gözü veren Zat, hem gözü görür, hem ince bir mânâ olan gözün gördüğünü görür, sonra verir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsana gözü takan Allah, gözü de onun sofrası hükmünde olan görüntü âlemini de en ince teferruatına kadar görür, hiçbir şey O’nun görmesine mâni olamaz. Göz ile gözün gördüğü âlem arasında sıkı bir münasebet olduğu gibi, elbette yaratma noktasından Allah’ın basar sıfatı ile de sıkı bir münasebet vardır.
Allah ezelî ve ebedî olan basar sıfatı ile her şeyi her şeyi ile görür. Güneşi, güneş ışığını, gözü göz nurunu yaratan ve bir yağ parçasına görme kabiliyeti veren Allah, böylece bir hikmet ve kudret mucizesi sergilemiş oluyor. Yoksa meleklerin gözsüz görmelerinin de şehadetiyle, görme için mutlaka göz lâzım değildir.
İnsanın görmesi cüz’îdir. Yani bir anda ancak bir yöne bakabilir ve bir şeyi seyredebilir. Başkalarını görebilmesi için nazarını ilk gördüğü cisimden çekmesi gerekir.
Allah’ın bütün sıfatları gibi görmesi ve işitmesi de küllîdir, mutlaktır ve sonsuzdur. Yani, her şeyi birlikte görür ve işitir.
İnsan, karşısındaki şahsın derisinin altını göremediği gibi, kafasında taşıdığı düşünceleri ve kalbinde beslediği arzuları da göremez ve işitemez. Görmesi ışıkla, mesafeyle ve maddî engellerle sınırlıdır, işitmesi de belli frekanslar arasına sıkışıp kalmıştır. Ama bu insan, o kısa ve sınırlı olan görmesini ve işitmesini kıyas unsuru yaparak, Allah’ın Semi’ ve Basîr olduğunu bilebilir.
Bu ilâhî isimleri düşünen bir mü’min, bütün eşyayı birlikte görmenin ve bütün sesleri beraber işitmenin ancak Allah’a mahsus olduğunu hatırlar. Ayrıca, yaptığı her işin görüldüğünü ve söylediği her sözün işitildiğini düşünerek bu sermayelerini daha dikkatle harcamaya çalışır.
İnsan, kendisine ihsan edilen bu nimetler sayesinde, hem Rabbinin Semi’ ve Basîr olduğunu bilme şerefine erer, hem de renk, şekil ve sesler âlemlerinde tecelli eden ilâhî san’atları hayret ve hayranlıkla tefekkür eder.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü