"Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır." cümlesini izah eder misiniz?
Güzel görüp güzel düşünme ve hayattan lezzet alma, şuuraltıyla, yani şuuraltının doğru doldurulup, programlanıp kullanılmasıyla mı alâkalıdır?
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın kalbinde ve aklında ne hükmedip yerleşmiş ise, hâdiseleri ona göre te’vil ve tahlil eder. Bu, insan fıtratının değişmez bir prensibidir.
Mesela, pesimist (karamsar, kötümser) bir filozof her şeyi karamsar olarak okur ve anlar, hayatı da ona göre şekillenir. Optimist (iyimser) bir filozof ise her şeyi iyimserlik penceresinden izler, hayatı da ona göre düşünür. Kırmızı gözlük nasıl eşyayı kırmızı gösteriyor ise, siyah gözlük de eşyayı siyah gösterir.
Münkir kişi kâinatı mânasız, işe yaramaz ve tesadüfün oyuncağı olarak gördüğü için, her şey ona azaplı ve sıkıntılı olarak akseder. Mü’min ise her şeyin mânalı, hikmetli, Allah’ın tedbir ve idaresinde olduğunu bildiği için her şey ona sevimli ve huzurlu olarak yansır.
İman bir gözlüktür, onu takmayanlar, mevcudatın yapmış oldukları fıtrî ibadetleri göremezler ve okuyamazlar. Tahkikî bir iman nasıl her şeyin arkasında Allah’ın kudret elini ve tasarrufunu zahir bir şekilde gösteriyor ise, ubudiyet de mevcudatın lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile yapmış oldukları ibadetleri zahir bir şekilde gösterip ilan eder. Bu da Allah’ın koyduğu mühim bir kanun ve prensiptir. Bu kanun ve prensibin konulmasının sebebi de her şeyde Allah’a giden yolu görebilmek içindir.
“Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”(1)
Bu ibarelerin mâna-yı muhalifinden, uğursuz bakmanın ne denli çirkin olduğu çıkar. Yani "Çirkin gören çirkin düşünür, çirkin düşünen de hayattan elem ve azap duyar." demektir. Öyle ise hayata ve hâdiselere iman ve ibadet gözlüğü ile bakarsak her şeyin sırrı ve hakikati çözülür; o hâdiselerin arkasındaki güzellikler tezahür eder ve insan o güzellikler ile mes’ud ve bahtiyar olur.
Bu bakış açısını elde edebilmek için, insanın hem kalbini hem nazarını iman ve hidayet ile doldurması gerekir. İnsanın kalbinde ve nazarında ne varsa, hayatı ve hâdiseleri ona göre tahlil eder. Öyle ise en mühim iş kalb ve nazarın nasıl ve ne ile terbiye edildiğidir. Zaten insanın diğer cihazları kalb ve nazara bakar, kalb ve nazarda ne varsa hükmü de ona göre olur.
(1) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri (50).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır." Bu ifadelerin Batı'nın son yıllarda çıkarmış olduğu "Müsbet düşünmek müsbeti, menfi düşünmek de menfiyi çeker." tezini savunan çekim kanunu ile bir alâkası var mıdır? İslam'ın bu konudaki temel ölçüsünden bahseder misiniz?
Hüsnüzan, müsbet düşünmek, her şeyin iyisini alıp kötüsünü terk etmek, tevekkül ve teslimiyet gibi mefhumlar, bin dört yüz yıldır İslam’ın Müslümanlara emrettiği hususlar iken; suizan, menfi düşünmek, isyan ve stres gibi insan psikolojisine menfi olarak tesir eden şeyler de İslam’ın yasakladığı şeylerdir.
Batı yıllardır pozitivizmin tesiri ile nazar, sihir, cin, şeytan gibi mefhumları inkâr etmiş, her şeyi maddede aramaya çalışmıştı. Ama görüldü ki hayat maddeden ibaret değildir. Madde hayatın sadece görünen yüzüdür, bir de bütün kâinatı kuşatan hayatın içyüzü ve özü vardır ki, o da manevî âlemler ve ahlakî kıymet hükümleridir.
Mesela, elimizde olmayanları düşünüp isyan edip strese girmek yerine, elimizdeki olanların kıymetini bilip şükretmek, insanın ruh ve kalbinde müthiş bir huzur kalkanı teşkil eder.
Üstadımız'ın şu ifadeleri de bu mânayı şöyle te’yid etmektedir:
Yani insanın iki cihanda da mutlu olmasının yolu, hüsnüzan ve nazardır diyebiliriz. Batı medeniyeti çekim kanunu gibi şeyler ile bu hakikati yavaş yavaş anlamaya başladı.
(1) bk. Sözler, Sekizinci Söz.