Hadis-i şeriflerin, Kur’an'ın hakiki müfessiri olmasını nasıl anlamalıyız? Burada "teslim ve inkıyad"ın özellikle nazara verilmesinin sebebi nedir ve nasıl anlaşılmalıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Kur'an-ı Hakîm'in ve Kur'an-ın müfessir-i hakikîsi olan hadîsin bir kısım yüksek ve ulvî hakaikına çıkmak için teslim ve inkıyadı noksan olan kalblere yardım edecek basamaklar hükmünde o hakikatların bir kısım nazirelerine işaret edeceğiz ve hâtimesinde bir ders-i ibret ve bir sırr-ı inayet beyan edilecek."

- Hadis-i şerifler, Kur’ân'ın hakiki müfessiri olarak zikredilmektedir. Bunu nasıl anlamalıyız?

Bir önceki sualin cevabında da ifade ettiğimiz gibi, Kur’ân'da geçen mücmel hakikatlerin açıklanması, tafsil edilmesi konusunda en birinci kaynak Allah Resulünün (asm.) hadîs-i şerîfleridir.

Kur’ân'da namaz kılmamız emredilmekle birlikte, bu vazifeyi nasıl yerine getireceğimiz, hangi namazı kaç rekât kılacağımız gibi bütün tafsilatlar hadîs-i şerîflerden ders alınmıştır. Keza, Kur’ân'da İsra sûresinde miraç mucizesinin ilk safhası haber verilmiş, Necm sûresinde ikinci safha hakkında esasa müteallik malumat verilmiş, bu mucizenin sair teferruatı ise, bu konudaki hadislerde yer almıştır.

Bu noktada, İçtihat Risalesi (Yirmi Yedinci Söz)'nin başına konulan şu âyet-i kerîme de çok ehemmiyetlidir:

“Halbuki onlar bu haberi Peygambere ve aralarındaki salahiyet sahibi kimselere götürselerdi, onlar içerisinde hüküm çıkarmaya gücü yetenler, elbette onun ne olduğunu bilirlerdi.” (Nisâ, 4/83)

Bu âyet-i kerîmenin haber verdiği gibi, Peygamber Efendimiz (asm), ashabının tevil noktasında ihtilafa düştükleri bazı meseleleri içtihat yaparak tefsir etmiştir. Buna göre, Allah Resulü, Kur’ân-ı Kerîm'in hem birinci müfessiri, hem de ondaki bazı hükümleri beyan etmesi cihetiyle de ilk müçtehittir. Âyet-i kerîmede geçen, “aralarındaki selahiyet sahibi kimseler” ifadesi, bu içtihat vazifesini ashabın bazı âlimlerinin de yerine getirdiklerini haber vermektedir.

- Bu paragrafta Kur’ân-ı Hakim’in ve hadîs-i şerîflerin bir kısım yüksek ve ulvî hakikatlerine çıkmak için “teslim ve inkıyad” bilhassa nazara verilmektedir. Bunun sebebi nedir ve nasıl anlaşılmalıdır?

Bu bahisle alakalı olarak Yirmi Dördüncü Söz'de şöyle buyurulur:

“Nasıl Kur’ân-ı Hakîm'in müteşabihatı var; tevile muhtaçtır veyahut mutlak teslim istiyor. Ehadîsin de Kur’ânın müteşabihatı gibi müşkilatı vardır. Bazen çok dikkatli tefsire ve tabire muhtaçtır.”

Kur’ân-ı Hakîm'de ve hadîs-i şerîf’lerde birtakım yüksek ve ulvî hakikatler ya mecaz yoluyla ya temsil ve teşbihlerle veya işarî manalarla ifade edilirler. Bunları ilk bakışta herkesin nazarı ihata edemeyebilir. Ancak, ders verilen bu mânaların hak olduğu öncelikle tasdik edildikten sonra, hem ilmen gayret göstererek, hem de nafile ibadetleri artırıp, tefekkürü derinleştirerek o yüksek hakikatlere yaklaşılabilir ve onlar insan kalbine açılabilir.

“Teslim ve inkıyadı” kifâyetli seviyeye ulaşmamış kişiler, bu gibi ulvî hakikatleri kendi akıllarının mizanıyla tarttıklarında, birtakım şüphe ve tereddütlere düşebilirler. İşte bu gibi kimseleri ikna ve akıllarını tatmin için bu Söz’de misâl olarak bazı meseleler ele alınmış ve akılların tek başına varmakta zorlandıkları o hakikatleri kalbe kabul ettirmenin yolları gösterilmiştir.

Burada, okuyucuya aynı zamanda bir usul öğretilmektedir. Şöyle ki:

Bazı ulvî hakikatleri anlamakta zorluk çeken kimselerle, o hakikatler üzerinde doğrudan münakaşa etmek yerine, onların ruhlarını terakki ve kalplerini inkişaf ettirecek vesileler üzerinde durulmalı, imanlarının taklitten tahkike çıkmasına gayret edilmelidir. İnsanın, küçük yaşta hazmedemediği bir gıdayı ileri yaşlarda rahatlıkla hazmetmesi gibi, o kimseler de teslim ve inkıyad hususunda zahmet çektikleri bazı hakikatleri, böyle bir manevî terbiye neticesinde rahatlıkla anlayacaklar ve hakikate teslim olacaklardır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 8.589
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...