İsm-i Vedud’a mazhariyetin genellikle tasavvuf mesleğinde olduğu ve onlardaki istiğrak ve cezbe gibi hallerin de buna işaret sayıldığı konusunu açar mısınız? Otuz ikinci Söz'de ise Vedud ismine mazhar muhakkikin-i evliyadan bahsedilmektedir; izahı nasıl?
Değerli Kardeşimiz;
Bütün esmaya olduğu gibi Vedud ismine de en ileri manada Resullullah Efendimiz (asm.) mazhar olmuştur. Bunu kendisi bizzat şöyle ifade etmektedir:
“İçinizde Allah’ı en çok seveniniz benim, ondan en çok da ben korkarım.” (Buhari, İman 13)
Peygamber varisi olan bütün müceddidler, müçtehitler ve aktab da Vedud ismine ileri derecede mazhardırlar. Ancak, bunların bir kısmı tasavvuf mesleğinde gitmiş bir kısmı ise gitmemişlerdir.
Her mümin de Allah’ı sevmekle bu ismin tecellisinden bir lem’a taşımaktadır.
Vedud ismi denilince öncelikle tasavvuf ehlinin hatıra gelmesi onlardan bir kısmında bu ismin daha ileri derecede tecelli etmesi ve mesleklerinin en büyük esasının muhabbet olmasındandır.
"...İsa aleyhisselam, sair esma ile beraber Kadir ismi onda daha galiptir. Ehl-i aşkta Vedud ismi ve ehl-i tefekkürde Hakîm ismi daha ziyade hâkimdir." (Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Birinci Dal)
Asırlarına manen yön veren büyük zevatın her birinin ileri derecede mazhar oldukları isimler farklılık arzediyor. Mesela, Üstad Hazretleri Rahîm ve Hakîm isimlerinin mazharıdır ve insanları manen irşad etmesi bu iki ismin tecellileriyledir. Rahîm ismi Nur’un dört esasından biri olan şefkat düsturuna bakar ve insanların imanlarının kurtulması için gayret göstermeyi ifade eder. Hakîm ismi ise iman ve Kur’ân hakikatlerini, bu asrın anlayışına uygun olarak ve yine bu asrın şüphe ve tereddütlerine cevap verecek şekilde izah ve ispat etmeyi ifade eder. Üstad Hazretlerinin kalbindeki Allah sevgisi Vedud isminin çok ileri bir tecellisini taşımakla birlikte, iman ve Kur’ân hizmetini Rahîm ve Hakîm isimlerine bina etmiştir.
Bir âyet-i kerîmede Allah sevgisinin ölçüsü şöyle ders verilmektedir:
“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana ittiba edin, ta ki Allah da sizi sevsin…” (Âl-i İmrân, 7/31)
O halde bir mümin Peygamber Efendimizin (asm.) sünnetlerine ne kadar çok ittiba ediyorsa Allah’ı o kadar seviyor demektir.
Üstad Hazretleri de insanları Peygamber Efndimize (asm) ittiba ettirmek üzere yola çıkmış ve kalplere iman hakikatlerini tahkiki bir surette yerleştirmek için bir ömür boyu çalışmış ve Nur Külliyatı’nı telif etmiştir. Üstadımız, sahib-i zaman olarak bu zamanın mahiyetini çok iyi tesbit etmiş, “Bu zamanın hastalığı zaaf-ı diyanettir…” ve “Bu zamanda amel-i salihin ihlas ise muvaffakiyeti pek azdır.” diyerek manevi hizmetini iman vadisinde merkezleştirmiştir.
Küfür ve dalaletin şahs-ı maneviler hâlinde imana tecavüz ettiği bu dehşetli asırda, farzların rahatça terkedildiği, haramların açıkça işlendiği bozuk bir atmosferde insanları Vedud ismini esas alarak irşad etmek çok zordur, âdeta imkânsızdır.
Üstad Hazretleri, Yirminci Mektub'un başında insanın manevi terakkisinin dört adımını “iman-ı billah, marifetullah, muhabbetullah ve lezzet-i ruhaniye” olarak tesbit etmiş ve imani dersleriyle insanları marifet ve muhabbet vadilerinde de yürütmeye muvaffak olmuş ve onlara ruhani lezzetleri tattırmıştır. Bu ruhani lezzetlerin başında Allah sevgisi gelir...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü