Hayatın sûreti ve tarz-ı vazifesinin "bir kelime-i mektube, kudret kalemi ile yazılmış hikmetnüma bir söz" olması ve görünüp, işitilip esmâ-i hüsnâya delâlet etmesi ne demektir?
Değerli Kardeşimiz;
“Sûret” kelimesi “hakikati” tedai ettiriyor. Her şeyin bir sûreti bir de hakikati vardır. Ve “Hakiki hakaik-i eşya Esma-i İlahiye’dir...”(1)
Buna göre, hayatın hakikati “Muhyi” (hayat verici) ismine dayanır ve onun tecellisidir. Bununla birlikte hayatlar arasında birçok farklılıklar da vardır. İşte bu farklılıklar “sûret” mefhumunu hatıra getirir. Maddî varlıklar sûretleriyle birbirinden ayrıldıkları gibi, gözle görünmeyen varlıklar da meselâ melekler de birbirlerinden farklıdırlar; onların da birini diğerinden tefrik ettirecek manevî sûretleri vardır.
Buna göre “hayatın sûreti” denilince hayatın kendisini ve onu başka hayatlardan ayıran hususî durumunu anlıyoruz. Yoksa hayat sadece bir “sıfat” olarak düşünüldüğünde onun sûreti olmaz.
Farklı sûretlerde olan hayatların ve onlara sahip olan değişik ruhların da yine birbirinden ayrı vazifeleri olacaktır.
“Kelime” ve “söz” ifadeleri birer teşbihtir ve kâinatın “kudret kalemiyle yazılmış bir kitaba” benzetilmesinin alt şubeleridir.
Hayat, sıfat olarak düşünüldüğünde ne görülür ve ne de işitilir, ama o hayata sahip olan ruhlar ve melekler görülebilirler. Hayatın kendisi de Allah’ın isimlerine ayna olan, O’nun rahmetini, hikmetini ve kudretini ders veren bir kelime ve bir söz olarak düşünülebilir.
“Hayatım Rabbanî bir mektupdur; kardeşlerim olan zîşuur mahlukata kendini okutturur, yaratanı bildirir bir mütalaagâhtır. Hem Hâlıkımın kemalâtını teşhir eden bir ilânnameliktir.”(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf.
(2) bk. Şualar, Dördüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Şimdi senin hayatının sureti ve tarz-ı vazifesi şudur ki.... HAYATIN kendine has bir suretimi var burada SURETTEN kasdedilen nedir
Sözlükte “şekil, biçim, benzer ve örnek” anlamına gelen suret kelimesi felsefe terimi olarak bir şeyin mahiyeti, onu o şey yapan özdür (Kindî, s. 186)...
Tasavvufta suret terimi “şekil, görüntü, zahir, mazhar” gibi kelimelerle eş anlamlı olarak “bir şeyin duyularla algılanan dış görüntüsü ve varlığı” demektir. Bu anlamıyla suret, mana karşısındaki lafız, gerçeklik karşısındaki görüntü, ruh karşısındaki beden, öz karşısındaki şekil, batın karşısındaki zahir durumundadır.
Üstadımız burada suret ifadesini hem hayatın asıl gayesi asıl amacı asıl vazifesi anlamında kullanıyor hem de ilk bakıldığında üzerinde İlahi isimlerin görüldüğü şekil, biçim, resim anlamında kullanıyor.