Hayatın, "tecelliyat-ı ehadiyete ve cilve-i samediyete ayinelik etmesini" izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ehadiyet, Allah’ın zâtının bir olması demektir.
Her varlık, Allah’ın elli isimlerine ayna olurken, hayat bütün isimleri tek başına göstermektedir. Üstadımızın, Besmelenin İkinci Sırrında verdiği Güneş misalini hatırlayalım. Güneş'in ışığının, mukabilindeki bütün eşyayı ihata ettiğine bakıldığında, bu ihatanın tek bir güneşin işi olabileceğine hükmedilmekle, “vahidiyet cihetiyle” Güneş'in birliği bilinir. Diğer taraftan, bir aynada Güneş'in bütün renklerinin, hararetinin ve bir nevi cilve-i zâtının görünmesiyle de Güneş'in birliği “ehadiyet cihetiyle” bilinir.
“... Evet, hayat tek başıyla bir Hayy-ı Kayyum'u bütün esma ve şuunatı ile bildirir. Çünkü hayat, pek çok sıfâtın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır. İşte hayat bu câmi' mahiyeti itibariyle şuun-u zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i Samediyettir.”(1)
İşte hayat bu hususiyeti ile Allah’ın zâtının birliğini, esma ve sıfatlarının varlığını bildirmektedir.
Cilve-i samediyete gelince, hayatın bütün esmaya ayna olması, bir yönüyle de bütün esmaya muhtaç olması demektir. Meselâ, taşta “Rezzak” isminin tecellî etmemesi taşın rızka muhtaç olmamasındandır.
İnsan hayatı, bütün bir kâinata muhtaç olması cihetiyle cilve-i samediyete ayna olmaktadır.
“Evet, her bir zîhayatta; biri ehadiyet sikkesi, diğeri samediyet turrası bulunuyor. Zira bir zîhayat ekser kâinatta cilveleri görünen esmayı birden kendi âyinesinde gösteriyor. Âdeta bir nokta-i mihrakiye hükmünde, Hayy-ı Kayyum'un tecelli-i ism-i a'zamını gösteriyor. İşte ehadiyet-i zâtiyeyi, Muhyî perdesi altında bir nevi gölgesini gösterdiğinden, bir sikke-i ehadiyeti taşıyor. Hem o zîhayat, bu kâinatın bir misal-i musaggarı ve şecere-i hilkatın bir meyvesi hükmünde olduğu için, kâinat kadar ihtiyacatını birden kolaylıkla küçücük daire-i hayatına yetiştirmek, samediyet turrasını gösteriyor.”(2)
İnsanın cilve-i samediyete âyinedarlığı:
“Samed” ismi “Her şey Allah’a muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değil.” demektir. Hayvanlar âlemi görme, işitme, yeme ve içmeleri için Allah’ın inayetine muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçların her birinin görülmesiyle “Samed” ismine ayrı bir ayna olurlar. İnsanın da bedenî ihtiyaçlarının görülmesi bir yönüyle hayvanlarla müştereklik arz eder. Ama insanın asıl ehemmiyetli ciheti ruhu ve kalbidir.
Üstat Hazretleri “batın-ı kalbin ayine-i Samed” olduğunu ifade eder. Kalbin zahiri bildiğimiz maddî kalbdir ve bu kalb bütün bir kâinata muhtaçtır. İman mahalli olan batın-ı kalb ise Allah’a iman ile marifet ile muhabbet ile tatmin olur. Bu kalb, kâinatın maddesine değil, onda tecelli eden esma ve sıfat-ı İlahiye nazar eder. Onları tefekkür etmekle, hayret ile istihsan ile ve nihayet tehlil ile tekbir ile tesbih ile hamd ile tatmin olur.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Üçüncü Pencere.
(2) bk. age., Yirmi İkinci Söz, İkinci Makam.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Şimdi hayatının sırr-ı hakikatı şudur ki: İfadesinde SIR NEYİ İFADE ediyor
Şimdi, hayatının sırr-ı hakikati şudur ki: Tecellî-i Ehadiyete, cilve-i Samediyete âyineliktir. Yani, bütün âleme tecellî eden esmânın nokta-i mihrakiyesi hükmünde bir camiiyetle Zât-ı Ehad-i Samede âyineliktir.
Bazen kelimeler kendi anlamının dışında içinde bulunduğu cümle ya da paragrafa göre yeni bir anlam kazanabilir. Bu sebeple kelimenin kazandığı yeni anlamı anlayabilmek için kelimenin siyak-sibakına (öncesi-sonrasına) dikkat etmemiz gerekiyor.
Sır kelimesi burada hayatın yaratılma gayesi anlamında kullanlıyor. Hayatın yaratılma gayesi de cümlenin devamında Allah’ın isimlerine ayna olmak olarak ifade ediliyor.
“Evet, hayat tek başıyla bir Hayy-ı Kayyum'u bütün esma ve şuunatı ile bildirir. Çünki hayat, pekçok sıfâtın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır. İşte hayat bu câmi' mahiyeti itibariyle şuun-u zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i Samediyettir.” (Otuz Üçüncü Söz, Yirmi Üçüncü Pencere)
Hayat bu özelliği ile Allah’ın zatının birliğini, esma ve sıfatlarının varlığını bildirmektedir. Yani hayata dikkat ile bakıldığında hem Allah’ın varlığını, hem birliğini, hem şuunatını, hem sıfatlarını, hem isimlerini çok açık ve seçik bir şekilde görmek ve okumak mümkündür. Hayat bu kapsayıcı özelliği ile diğer bütün mahlukattan ayrılıyor ve seçiliyor.
Cilve-i Samediyet ise hayatın bütün İlahi isimlere tek tek muhtaç olması anlamına geliyor. Meselâ, taşta Rezzak isminin tecelli etmemesi taşın rızka muhtaç olmamasındandır. Bu sebeple en geniş en kapsamlı hayat her isme muhtaç olan hayattır ve böyle külli bir hayat sadece insanda vardır.