Hazreti Ali ve Abdulkadir Geylani, gerçekten Risalelere işaret etmiş midir, buna delil nedir? Celcelutiye'de geçen bir kelimeyi kitap ismi yapıp benden bahsediyor diyemez miyiz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Sormuş olduğunuz suale Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri Otuz Üçüncü Mektub'un başında bir takrizle başlayıp yedi ve sekizinci remizlerde hakikat açısından tam ve mükemmel bir cevap vermiştir. Sanki suali siz sormuşsunuz da Üstat tam o suale muvafık bir cevap vermiş gibi...

Ayrıca sitemizde bulunan teferruatlı ve geniş cevapların linkleri aşağıdadır. Bu cevap ve izahlar ciddi manada tetkik edilirse şüpheye mahal kalmayacak bir tatmin hasıl oluyor.

Celcelutiye’nin mahiyeti vahye müstenit olduğundan, Peygamber Efendimiz (asm)’ın risaletiyle alakadarlığından, mahsusen istikballe alakalı ihbarat-ı gaybiyeye girdiğinden; istihraçlar, beyanlar ve o hakikatlere dayanan çıkarımlar, bir masadak, bir işaret, bir remiz, bir îma ve özellikle mecaz anlamında tevafuklar olması icap eder. Zira hakikatlerin dahi nispi anlamları olduğu hâlde; bu gibi gayba ve geleceğe bakan ihbaratın; anlamları ve izahları bir asra, bir gruba veya bir şahsa veya bir manaya ve makama münhasır olamaz. Zira bu gibi gaybiyattan ve ihbarattan herkes ve her zaman kendine ait kısmı ve tavsiyeleri veya müjdeleri alabilmelidir.

Hz. Ali (r.a.) Ehl-i beytin menşei olması açısından; Peygamber Efendimizle (a.s.m) biten nübüvvet mesleği ve davası Ehl-i beyt üzerinden velayet mesleği olarak kıyamete kadar devam edecektir. Zira karıncayı emirsiz, arıları yasubsuz bırakmayan Cenab-ı Hak; ümmeti kıyamete kadar sahipsiz ve öndersiz bırakmayacaktır.

Peygamberlerin en sonu olan Hz. Muhammed (a.s.m); en mükemmeli olması hasebiyle tüm peygamberler (a.s) o sonda gelecek olandan bahsetmiş ve onu tebrik ve takdir eylemişlerdir.

Aynen öyle de velayet mesleğinin sonunda gelecek olan o nurani zatı da tüm velayet mesleğinde vazife ifa edenler tebrik ve takdir eylemiş, kâfi miktarda ilgilenmişlerdir. Zira peygamberlerde olduğu gibi; velilerde de en son gelen onların en mükemmeli ve davalarının hatimesi ve varisidir.

İşte İmam-ı Ali (r.a.) bu sırra binaen kendi soyundan ahir zamanda gelecek vazifeli zata Celcelutiye isimli eserde bakmış, ilgilenmiş ve tebrik etmiştir. Abdulkadir Geylani (k.s.) de aynı anlamda, gelecek son şahsın davasıyla mahiyeti itibariyle ilgilenmiş ve müjdeli ihbaratta bulunmuştur.

Burada dikkat edilecek husus, bu meselenin imani bir mesele olmadığı, insanların anlayış ve kabullerine havale edildiğidir. Zira bu gibi gaybî ihbaratın ve müjdelerin mahiyeti ve koordinatları çok geniştir. Her dava adamı kendisine mutlaka yer ve alan bulabilir.

Alakadarlıklara; tevillerle, rumuzlarla ve hassaten mecaz ifadelerle ve özellikle de ilm-i cifir ve ebced nokta-i nazarından bakılmakta ve izahlar yapılmaktadır.

Risale-i Nur ve Bediüzzaman Hazretlerinin hususiyeti ve hizmetinin makbuliyeti; diğerlerinden farklı olması hasebiyle ve davanın son halkası durumunda olması, özellikle İslam deccalı olan Süfyaniyetin ve Büyük Deccalin rejiminin tahribatıyla mücâhede etmesi; davanın kutsiyetini ve önemini farklı hâle getirmektedir. Bu sebeple de İmam-ı Ali (r.a.) Celcelutiye’de ve Abdulkadir Geylani Hazretleri manevi işaretlerinde; bu davayı ve Risale-i Nur’u biraz daha müşahhaslaştırarak önem atfetmişlerdir.

Âyetü’l-Kübra’nın başında Celcelutiye’den nakille Üstadımız; Âyetü’l Kübra’nın ismi geçmekle birlikte Nur talebelerinin o eser yüzünden ağır bir imtihana girecekleri ve halas bulacaklarını sarahatle ifade etmektedir.

İşte bu örnekte olduğu gibi işarat-ı gaybiyelerde; bu dava ve Risale-i Nur, bazen sarahaten bazen ima ile bazen remzen bazen işareten ve bazen ifadenin kapsamı içerisinde ve özellikle de mecaz manaları açısından; haberlere girmiş ve müjdelere dâhil olmuştur.

Ayetü'l-Kübra eserine bakıldığında Üstad'ımızın bahsetti ve Hz. Ali Efendimizin (ra) medhettiği gibi bir eser olduğunu aklen ve vicdanen tasdik edilecektir.

Konu mesele-i imaniyeden olmadığından, istikbal ve gaybı ilgilendirdiğinden dolayı iki kere iki dört eder gibi mukni ve makbul cevap söz konusu olamaz. Bu mesele mahiyeti itibariyle vicdani bir melese olup, muhatabın marifeti, maneviyatı, basireti ve muhakemesiyle kabullenilecek hususi ve özel konulardır.

İlave bilgi için tıklayınız:

- Hz. Ali (ra)'nin, Üstad ve Risale-i Nurlarla Olan Yakın İlgisi Nedendir?

- "İmam-ı Ali (r.a.) Risale-i Nur’a ve bilhassa Âyetü’l-Kübrâ risalesine ziyade ehemmiyet vermiş..." ifadesinin geçtiği yeri izah eder misiniz?

- Hz. Ali'nin Ayetü'l-Kübra risalesine ehemmiyet vermesi, bu risalenin hangi hususiyetinden kaynaklanıyor; neden bilhassa Yedinci Şua olan Ayetü'l-Kübra risalesine işaret etmiştir?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 577
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...