Âyetü'l-Kübra'nın otuz üç mertebesinin şematik olarak gösterimi ve izahını yapar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
AYETÜ'L-KÜBRA
Kâinattan Hâlıkını Soran Bir Seyyahın Müşahedatıdır.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
تُسَبِّحُ لَهُ السَّمٰوَاتُ السَّبْعُ وَاْلاَرْضُ وَمَنْ فِيهِنَّ وَإِنْ مِنْ شَىْءٍ إِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ وَلٰكِنْ لاَ تَفْقَهُونَ تَسْبِيحَهُمْ إِنَّهُ كَانَ حَلِيمًا غَفُورًا
Bu "Yedinci Şua" bir mukaddime ve iki makamdır. Mukaddimesi dört mesele-i mühimmeyi; Birinci Makamı, Âyet-i Kübra'nın tefsirinden Arabî kısmını; İkinci Makamı, onun burhanlarını ve tercümesini ve mealini beyan ederler.
Mukaddime dört meseleden oluşmaktadır:
Birinci vartadan çare-i necat: İki meseledir.
"Birinci Mesele: Otuz Birinci Mektup’un On Üçüncü Lem’a’sında tafsilen ispat edildiği gibi umumî meselelerde ispata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır."
"Mesela, ramazan-ı şerifin başında hilâli görmek hususunda, iki âmî şahit hilâli ispat etseler ve binlerle eşraf ve âlimler 'Görmedik.' deyip nefyetseler onların nefiyleri kıymetsiz ve kuvvetsizdir. Çünkü ispatta birbirine kuvvet verir, birbirine tesanüd ve icma var. Nefiyde ise bir olsa bin olsa farkları yoktur; herkes kendi başına kalır, infiradî olur."
Çünkü ispat eden harice bakar ve nefsü’l-emre göre hükmeder. Mesela, misalimizde olduğu gibi biri dese:.. (...)"
"İkinci Mesele: Bir fennin veya bir sanatın medar-ı münakaşa olmuş bir meselesinde, o fennin ve o sanatın haricindeki adamlar ne kadar büyük ve âlim ve sanatkâr da olsalar sözleri onda geçmez, hükümleri hüccet olmaz; o fennin icma-ı ulemasına dâhil sayılmazlar."
"Mesela büyük bir mühendisin, bir hastalığın keşfinde ve tedavisinde bir küçük tabip kadar hükmü geçmez. Ve bilhassa maddiyatta çok tevaggul eden ve gittikçe maneviyattan tebâud eden ve nura karşı gabileşen ve kabalaşan ve aklı gözüne inen en büyük bir feylesofun münkirane sözü, maneviyatta nazara alınmaz ve kıymetsizdir.(...)"
Üçüncü mesele ve dördüncü meseleler;
İkinci Varta ve Çare-i Necat
Bu dahi iki meseledir:
"Birincisi (üçüncü mesele): Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik noktasında, ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata edemediklerinden, bir gurur-u ilmî ile inkâra saparlar ve nefyederler.(...)"
"İkincisi (dördüncü mesele): Risale-i Nur yüzer mizan ve müvazenelerle, bu hakikatı 'iki kerre iki dört eder' derecesinde kat'î isbat etmiş. Mesela, Cenab-ı Hakk'ın vücub-u vücudunu ve ezeliyetini ve ihatalı sıfatlarını azametleri için kabul edemeyen adam, ya hadsiz mevcudata, belki nihayetsiz zerrelere, o vücub-u vücudu ve ezeliyetini ve uluhiyet sıfatlarını vermekle küfrünü itikad edebilir.(...)"
Birinci Makam
Üstadımız bu birinci makamın tamamen Yedinci Şua içerisinde bulunan Arabi ifadelerden ibaret olduğunu ifade etmektedir. Şöyle ki;
"Beşincisi: Ben Ramazan'ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hatta Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı." (Şualar, Yedinci Şua.)
Demek söz konusu risalenin içerisinde bulunan Arabi ifadeler, Birinci Makam'dan ibarettir.
İkinci Makam
Üstadımız, İkinci Makam'ın tamamen Arabi Birinci Makam'ın izahı ve meali hükmünde olduğunu ifade etmektedir. Şöyle ki;
"Bu İkinci Makam, bu âyet-i muazzamayı tefsir etmekle beraber, tayyedilen Arabî Birinci Makamın bürhanlarını ve hüccetlerini ve tercümesini ve kısa bir mealini beyan eder." (bk. age)
Her iki makam da İki Bab’dan oluşmaktadır. Burada Üstadımızın bahsettiği Yedinci Şua’yı oluşturan 33 mertebeyi, İkinci makamdan oluşturmaya çalışacağız. Zira Üstadımız Ayetü'l-Kübra eserinin otuz üç mertebeden oluştuğunu Dokuzuncu Şua'da beyan etmektedir. Şöyle ki;
"Ve madem Yedinci Şuâ olan Âyetü’l-Kübra’da her biri bir dağ kuvvetinde otuz üç adet icma-ı azîm ispat etmişler ki: Bu kâinat bir elden çıkmış ve bir tek zatın mülküdür. Ve kemalât-ı İlahiyenin medarı olan vahdetini ve ehadiyetini bedahetle göstermişler. Ve vahdet ve ehadiyet ile bütün kâinat, o Zat-ı Vâhid’in emirber neferleri ve musahhar memurları hükmüne geçiyor. Ve âhiretin gelmesiyle, kemalâtı sukuttan ve adalet-i mutlakası müstehziyane gadr-ı mutlaktan ve hikmet-i âmmesi sefahetkârane abesiyetten ve rahmet-i vâsiası lâhiyane tazibden ve izzet-i kudreti zelilane aczden kurtulurlar, takaddüs ederler." (bk. age., Dokuzuncu Şua, Mukaddime)
Birinci Bab ile İkinci Bab arasındaki fark için Üstadımız şöyle demiştir:
"Geçen İkinci Makam'ın Birinci Bab'ındaki on dokuz adet mertebelerin şehadet eden hakikatlarının her birisi, tahakkuklarıyla ve vücudlarıyla vücub-u vücuda delalet ettikleri gibi; ihataları ile dahi vahdete ve ehadiyete delalet ederler. Fakat başta sarihan vücudu isbat ettikleri cihetle, vücub-u vücudun delilleri sayılmış."
"İkinci Makam'ın İkinci Bab'ı ise; başta ve sarahatla vahdeti ve içinde vücudu isbat ettiği haysiyetiyle, tevhid bürhanları denilir. Yoksa her ikisi, her ikisini isbat eder." "Farklarına işaret için Birinci Babda بِشَهَادَةِ عَظَمَةِ اِحَاطَةِ حَقِيقَةِ İkinci Babda, vahdet görünür gibi zuhuruna işareten بِمُشَاهَدَةِ عَظَمَةِ اِحَاطَةِ حَقِيقَةِ fıkraları tekrar ediliyor..." (bk. age., İHTAR)
Evet bu otuz üç mertebenin bir tanesi mukaddimede, on dokuz mertebesi Birinci Bab’ta, on üç mertebesi ise İkinci Bab’da işlenmiştir.
Mukaddeme: Bu mukaddeme Ayet-ül Kübra’nın birinci mertebesi olarak kabul edilebilir. Çünkü O, Ayet-ül Kübra’nın hakikatlerinin çekirdeğidir.
Bu Bab on dokuz mertebeden oluştuğunu Üstadımız ifade ediyor:
"Geçen İkinci Makamın Birinci Babındaki on dokuz adet mertebelerin şehadet eden hakikatlerinin her birisi, ..." (bk. age., İHTAR)
Birinci Mertebe: Semavatın Cenab-ı Hakk'ın varlığına ve birliğine şehadet etmesi.
İkinci Mertebe: Cevv-i Sema denilen atmosfer tabakasında bulunan tevhid delillerini izah eder.
Üçüncü Mertebe: Küre-i arzın Allah’ın varlığına ve birliğine dair taşıdığı delilleri gösterir.
Dördüncü Mertebe: Denizlerin ve büyük nehirlerin tevhid delillerini işlemektedir.
Beşinci Mertebe: Dağlar ve sahraların tevhide dair şehadetleri işlenmiştir.
Altıncı Mertebe: Bitkiler aleminin Allah’ın varlığı ve birliğine dair delillerine değinmektedir.
Yedinci Mertebe: Hayvanlar ve kuşlar aleminin penceresinden tevhid delilleri gösterilmeye çalışılmıştır.
Sekizinci Mertebe: Peygamberlerin getirdikleri tevhid delillerinden, Allah’ın nasıl görüleceği bildirilmektedir.
Dokuzuncu Mertebe: Muhakkik ve müdakkik alimlerin izahları ve ispatlarıyla Allah’ın varlığı ve birliğine bakış sergilenmiştir.
Onuncu Mertebe: Kalp ayağıyla maifetullahta mertebe kat’ etmeye çalışanların elde ettikleri delillerin sergilendiği bir mertebedir.
On Birinci Mertebe: meleklerin ve ruhanilerin Cenab-ı Hakk'ın varlığı ve birliği için getirdikleri delillerin işlendiği mertebedir.
On İkinci Mertebe + On Üçüncü Mertebe: İstikametli akılların ve kalblerin varlığa ve birliğe dair delilleri işlenmiştir.
On Dördüncü Mertebe + On Beşinci Mertebe: Gayb âleminden Vahyin ve yine gayb âleminin bir sınıfı olan ilhamın Vacibü'l-vücuda dair delillerinden bahsedilmektedir.
On Altıncı Mertebe: Hz. Muhammed (a.s.m)’ın Allah’ın varlığına ve birliğine dair delilleri anlatılmıştır.
On Yedinci Mertebe: Kur’an-ı Kerim’in tevhide dair delillerden bahsedilmiştir.
On Sekizinci Mertebe: bu mertebe, kâinat kitabının kendi müellifi ve sahibi olan Allah’tan nasıl bahsettiklerinden haber verilmektedir. İmkân ve Hudus hakikatleri ile kâinat unsurlarının birbirlerine, akılları hayret içerisinde bırakacak derecede yardımlarının ilahi vücuda nasıl işaret ettiğinden bahsedilmektedir.
On Dokuzuncu Mertebe: Kâinatta mevcut olan dehşetli ve muazzam bir faaliyet manzumesinin ve İlahi konuşmanın ve tekellümünün sıfat ve Esma-i İlahiyeye şehadet ettiğinden bahsetmektedir.
Bu Bab, üç menzilden, her menzil de çeşitli hakikatlerden oluşmaktadır. Bu hakikatlerin her birisi ise bir tevhid mertebesidir.
Birinci Menzil
Birinci Hakikat (Birinci Mertebe): Uluhiyet-i Mutlaka’dan bahsetmektedir.
İkinci Hakikat (İkinci Mertebe): Rububiyet-i Mutlaka’dan bahsetmiştir.
Üçüncü Hakikat; (Üçüncü Mertebe): Kâinattaki mükemmelliğin, ustaları olan Cenab-ı Hakk'ın kemalatına nasıl işaret ettiğinden bahsetmektedir.
Dördüncü Hakikat (Dördüncü Mertebe): Kâinatta var olan dehşetli bir hakimiyetin sahibinin kim olabileceği izah edilmeye çalışılmıştır.
İkinci Menzil
Birinci Hakikat (Beşinci Mertebe): Kibriya ve azamet hakikatıdır.
İkinci Hakikat (Altıncı Mertebe): Kâinatta tasarrufları görünen ef'al-i Rabbaniyenin ıtlak ve ihata ve nihayetsiz bir surette zuhurlarıdır.
Üçüncü Hakikat (Yedinci Mertebe): Mevcudatın ve bilhassa nebatat ve hayvanatın, sür'at-i mutlaka içinde kesret-i mutlaka ve intizam-ı mutlak ile ve sühulet-i mutlaka içinde gayet hüsn-ü san'at ve meharet ve ittikan ve intizam ile ve mebzuliyet-i mutlaka ve ihtilat-ı mutlak içinde gayet kıymetdarlık ve tam imtiyaz ile icadlarıdır.
Dördüncü Hakikat (Sekizinci Mertebe): Mevcudatın vücudları ve zuhurları, beraberlik ve birbiri içinde birlik ve birbirine benzemeklik ve birbirinin misal-i musaggarı ve nümune-i ekberi ve bir kısım küll ve küllî ve diğer kısım onun cüz'leri ve ferdleri ve birbirine sikke-i fıtratta müşabehet ve nakş-ı san'atta münasebet ve birbirine yardım etmek ve birbirinin vazife-i fıtriyesini tekmil etmek gibi, çok cihet-ül vahdet noktalarında; bedahet derecesinde tevhidi ilân ve sânilerinin vâhid olduğunu isbat etmek ve kâinatın rububiyet cihetinde, tecezzi ve inkısam kabul etmez bir küll ve küllî hükmünde bulunduğunu izhar etmektir.
Beşinci Hakikat (Dokuzuncu Mertebe): Kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması ve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve vazifedarlar birer vâhid olması ve o haşmetli şehir ve meşherde tasarruf eden isimler ve fiiller, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet ve vâhid ve heryerde aynı isim ve aynı fiil olmakla beraber, her şeyi veya ekser eşyayı ihataları ve şümulleri.. ve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına medar olan unsurlar ve neviler, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin yüzünü ve ekserisini intişar ile ihata etmeleri...
Üçüncü Menzil
Birinci Hakikat (Onuncu Mertebe): “Fettahiyet" hakikatıdır.”
İkinci Hakikat (On Birinci Mertebe): “Rahmaniyet" hakikatıdır.”
Üçüncü Hakikat (On İkinci Mertebe): "Müdebbiriyet ve idare hakikatı"dır.
Dördüncü Hakikat (On Üçüncü Mertebe): "Rahîmiyet ve rezzakıyet hakikatı"dır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
İKİNCİ BAB'ın İkinci Menzil'in Beşinci Hakikat'ında İKİ mertebe var. 9. ve 10. Mertebeler Beşinci hakikatte. Dolayısıyla Toplamda 33 Mertebe oluyor. Muzaffer kardeşin dediği gibi Üstad, "Fettahiyet hakikatından önce bulduğumuz 29 mertebe diyor" diyor. Ben de İkinci Menzilin Başından yani 20. Mertebeden oraya kadar olan bölümleri inceledim. 5.Hakikatın sonundaki Arabi ibareye bakınca anladım. Şöyleki:
Beşinci Hakikat (9. Mertebe)Kâinatın mecmuunda ve erkânında ve eczasında ve her mevcudunda bir intizam-ı ekmelin bulunması...
(10. Mertebe) ve o memleket-i vasianın tedvir ve idaresine medar olan ve heyet-i umumiyesine taalluk eden maddeler ve vazifedarlar birer vâhid olması ve o haşmetli şehir ve meşherde tasarruf eden isimler ve fiiller, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet ve vâhid ve heryerde aynı isim ve aynı fiil olmakla beraber, herşeyi veya ekser eşyayı ihataları ve şümulleri.. ve o zînetli sarayın tedbirine ve şenlenmesine ve binasına medar olan unsurlar ve neviler, birbiri içinde ve birer ve bir mahiyet-i vâhide ve her yerde aynı unsur ve aynı nevi bulunmakla beraber zeminin yüzünü ve ekserisini intişar ile ihata etmeleri..
Aslında 10. Mertebede üç delil var fakat üçü de "birlikten" bahsetmesi onları bir mertebe yapıyor:
maddeler ve vazifedarlar bir olması,
isimler ve fiiller bir olması,
unsurlar ve neviler bir olması,
9. Mertebe de ise intizam-ı ekmel den bahsediyor ki ayrı konulardır.
Buna da 5. Hakikatın sonundaki Arabi ibareden ulaştım. Üstad her bir delilin başında "ve keza" ifadesini kullanmış, sondaki üç birler için ayrı ayrı "ve keza" kullanmış ama demek ki üç birleri tek bir mertebe saymış.