"Hem iman, nazar-ı gafletle arkamda, hiçlikte, yokluk karanlığında yuvarlanan dünyanın vaziyetini sırr-ı Kur'ân'la gösterdi ki, o zâhirî zulümatta..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem iman, nazar-ı gafletle arkamda, hiçlikte, yokluk karanlığında yuvarlanan dünyanın vaziyetini sırr-ı Kur'ân'la gösterdi ki, o zâhirî zulümatta yuvarlanan dünya ise, vazifesi bitmiş, mânâsını ifade etmiş, neticelerini kendine bedel vücutta bırakmış bir kısım mektubat-ı Samedâniye ve sahâif-i nukuş-u Sübhâniye olduğunu gösterdi. Dünyanın mahiyeti ne olduğunu biilmilyakîn bildirdi."(1)
Burada mahlûkatın ölmelerine, iman ile küfür ehlinin bakışının mukayesesi yapılıyor.
Ehl-i küfrün nazarında; dünya ve içindeki mahlûkat, yokluğa ve hiçliğe gidiyor. Ebedî olarak varlıktan bağları kopuyor diyerek, her şeyin abes ve manasız olduğunu iddia ediyor. Bu da onun kalp ve ruhunda çok derin yaralar ve şiddetli ağrılar oluşturuyor. Böyle düşünen bir kâfir, daha cehenneme gitmeden, cehennemî bir azap çekiyor.
Kur’ân ve imana göre; dünya ve içindeki mahlûkat, yokluğa ve hiçliğe gitmiyorlar. Manasını ifade edip, vazifesini bitirip, gaye ve neticelerini sonraki gelen mahlûkata emanet edip, ebed âlemlerine intikal ediyorlar. Dolayısı ile varlık âleminden sonsuz bir kopuş yaşamıyorlar. Güzel yüzlü bir çiçek, Allah’ın isim ve sıfatlarını, şuur sahiplerine ilan ve tarif ettikten sonra, vazifesini bitirmenin neşesi ile ebedî levhalarda ebedî olarak varlığını devam ettirir. Maddî suretini terk ediyor ama varlığı tohumunda, insanların nazarında, en önemlisi de Allah’ın ilminde devam ediyor.
İşte imandan gelen bu güzel düşünce, insana daha cennete gitmeden küçük bir cennet lezzetini tattırıyor.
(1) bk. Lem'alari Yirmi Altıncı Lem'a Yedinci Rica.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü