Kabul-ü adem grubu, inkarlarını neden yaymak istiyor? Üstad, kâfirlerin Allah'a düşman olduklarını söylüyor; sebebi bu mudur?
Değerli Kardeşimiz;
"İkincisi: Hakaik-i imaniyeye karşı çıkar, muaraza eder. Bu dahi iki kısımdır:.."(1)
Bu kısım kâfirler, İslam dinini -hâşâ- batıl, kendi küfriyatlarını, esassız fikirlerini hak sayıp, Müslümanlara savaş ilan ediyorlar. İnsanın doğru ve hak bildiği bir şeyi dava edip üzerinde gayret sarf etmesi, hatta bazen canını feda etmesi fıtratının bir muktezasıdır. Tarihte batıl bir ideoloji olan komünizm için nice gençler canını hiçe saymışlardır.
Bir Müslüman İslam dinini yaymak, i'la-yı kelimetullah davasını anlatmak ve iman hakikatletini kalplere yerleştirmek için nasıl azim ve gayret gösteriyorsa, bir kâfir de kendi davasını yaymak için gayret sarf ediyor. Bir komünist için komünizm, din gibidir.
"İkincisi: Kabul-ü ademdir. Kalben, ademini tasdik etmektir. Bu kısım ise bir hükümdür, bir itikaddır, bir iltizamdır. Hem iltizamı için nefyini ispat etmeğe mecburdur."(2)
Kabul-ü adem ise, olmayan ve olması mümkün olmayan bir şeyi, fikren ve muhakeme noktasından ispat etmeye kalkışmak ve öylece dava etmektir. Yani bunlar hem İslam’ı inkâr ediyorlar hem de kendi batıl davalarını fikren ve muhakeme noktasından ispata kalkışıyorlar. İşte Üstad'ın muhatap aldığı ve fikirlerini çürüttüğü kesim bunlardır.
Bunların küfürleri dava ve fikrî bir hareket olmasından dolayı, karşısına fikren ve muhakeme noktasından çıkmak gerekiyor. Risale-i Nurlar mukni deliller ile onların bu esassız ve batıl fikirlerini çürütmüştür. Bunlar küfürlerini hüküm ve itikada bindirdikleri için ispat ile mükelleftirler. Zira müddei iddiasını ispatla mükelleftir. Mesela “ahiret yoktur” diyebilmek için bütün kâinatı gezip dolaşması gerekir ki, ondan sonra hüküm verebilsin.
İnsanın elde edemediği ve ulaşamadığı bir şeye düşman olması, fıtratının bir hususiyetidir. Şayet Allah insanı ebedî hayata mazhar etmeyip, ebedî bir yokluğa ve hiçliğe mahkûm etse idi, insan kendi hissiyat ve ruhunu teskin etmek için Allah’a karşı düşmanlık edip kin bağlayacaktı. O’nun sonsuz cemal ve kemalini unutmak için inkâra ve düşmanlığa yönelecekti.
Kâfirler ahiret hayatına inanmadıkları için, dünyada mazhar oldukları güzellikleri ebedî kaybetme endişesinden dolayı düşman vaziyetini alıyorlar. İnsanın kalbine dercedilen nihayetsiz muhabbet hissi, sonsuz bir cemali sevmek için verilmiştir. Şayet sonsuz cemal sahibi, insanı ebedî bir yokluğa atsa, o sonsuz muhabbet sonsuz bir eleme ve düşmanlığa inkılab eder. Bu sonsuz elem ve hüznü gidermenin en kolay ve kestirme yolu da o sonsuz cemali inkâr edip, ona düşman olmaktır. Ayının sevip de yetişemediği üzüme koruk demesi gibi, insan da elde edemediği sonsuz cemali inkâr etmekle kendini teselli eder.
Kâfirlerin bu ruh hali imansızlık ve inkârdan hâsıl oluyor. Kâfirin Allah’a olan düşmanlığı vehmî yokluk ve hiçlik düşüncesinden çıkan bir ruh halidir.
"Çünkü insan, sevdiği ve kıymetini takdir ettiği bir cemâl-i mutlaktan ebedî ayrılmaktan gelen derin yarasını, ancak ona adâvetle, ondan küsmekle ve onu inkâr etmekle tedavi edebilir. İşte, kâfirlerin Allah'ın düşmanı olması bu noktadan ileri geliyor. Öyleyse, herhalde o cemâl-i ezelî, kendisinin âyine-i müştâkı olan insan ile ebedü'l-âbâd yolunda seyahatinde beraber bulunmak için, alâ külli hal, bir dâr-ı bekada bir hayat-ı bâkiyeye insanı mazhar edecek."(Otuzuncu Lem’a, Altıncı Nükte)
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.
(2) bk. a.g.e.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü