"Hem kanunlar ve nevamis denilen şeyler, ancak ilim ile irade ve emrin enva’a olan tecellilerinin isimleridir. Evet, kanun emirdendir, namus iradedendir..." Bu cümleleri açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kanun ve namus kelimeleri yakın mâna taşırlar ve çoğu zaman birbirinin yerine kullanılırlar.
Tabiattan söz edilirken, “şeriat-ı fıtriyye” ve “şeriat-ı ilâhîyye” gibi tabirler kullanılır ve Mesnevî-i Nuriye’de, “Kavanin dedikleri şey, her biri şu şeriatın birer mes’elesidir...”(1) denilirken, İşarâtü’l-İ’caz’da, “Nevamis ise, onun meseleleridir...”(2) ibaresi yer alır. Bu cümlelerde kavanin ile nevamis (namuslar) aynı mânâda kullanılmıştır. Başka risalelerde de bunların birbiri yerine kullanılabildiğini görüyoruz.
Şu var ki, namus kelimesinin gizlilik ve sır mânâsı da taşıdığı dikkate alındığında, arada ince bir fark olduğu bir derece hissedilir. Nitekim “Kanun emirdendir, namus iradedendir.” cümlesinde bu farka işaret edilmiştir.
Kanun daha umumî, namus ise hususîdir. Parmaklarımızın, ana hatlarıyla, aynı yapıya sahip olmaları bir kanundur ve her insana tatbik edilmiştir. Ama parmak izlerimizin birbirinden farklı kılınmaları bir “namus” olarak düşünülebilir.
Meyvelerin dallarla ağaca bağlanmaları gibi, yavruların şefkat kanunuyla annelerine bağlanmaları da birer İlâhî kanundurlar. Bu ikinciler, daha gizli olmaları bakımından namus olarak ifade edilebilirler. Diğer kanunlar da yine ilâhî irade ile vücut bulmuşlardır, ama şefkatte, tabiattaki zahirî sebepler ve kanunlar söz konusu olmadığından, irade daha açık olarak kendini göstermektedir.
Toplum hayatımızı ayakta tutan, hürmet, merhamet, şefkat ve acıma hissi gibi esaslar da birer “namus” olarak kabul edilebilirler.
Üstad Hazretleri Mektûbat’ında ruhu tarif ederken “Ruh, bir kanun-u zîvücud-u haricîdir, bir namus-u zîşuurdur” buyurur. Bununla birlikte, namusun “sırlar sahibi” mânasına da geldiği dikkate alındığında, onun kanundan daha ince, daha gizli ve daha latif olduğu akla gelir.
Nur Külliyatı'nda ruhtan söz edilirken, “kanun-u emrî” denilir ve bunun diğer kanunlardan farkının “haricî vücud” giymesi olduğu nazara verilir.
Meselâ, ruh bir kanundur, bunun yanında her insanın iki gözü olması da bir kanundur. Ama bu ikincisi daha perdelidir, hariçte varlığı olan bir kanun değildir. Allah, bütün insanların iki gözlü olmalarını irade etmiş ve bu iradesinin bütün insanlarda gerçekleşmesiyle bir kanun gibi olmuştur. “Kanun emirdendir, namus iradedendir.” cümlesi bu şekilde anlaşılabilir.
Bilindiği gibi, varlık âlemi için farklı sınıflandırmalar yapılmıştır: Âlem-i mülk ve âlem-i melekût; dünya ve ahiret; âlem-i şehadet ve âlem-i gayb gibi. Bunlardan birisi de “âlem-i emir ve âlem-i halk” tasnifidir.
Ruh emir âlemindendir, beden ise halk âleminden. Emir âlemi, tabir-i caizse, idare edenler âlemi, halk âlemi ise idare edilenler âlemidir. Toprak halk âleminden, yer çekimi emir âlemindendir.
Emir âlemi denilince akla hemen arş gelir. Arş, İlâhî emirlerin meleklere ilk tebliğ edildiği makam olarak tarif ediliyor.
Madde âlemi kürside son bulur. Kürsî, bütün kâinatı ihata ettiği gibi Arş da kürsiyi ihata etmiştir. Şu var ki, bu ihata maddî olarak kaplamaya benzemez. Kürsinin kâinatı ihata etmesi atmosferin yer küresini ihata etmesine benzetilirse, arşın kürsiyi ihatası ruhun bedeni ihata etmesi gibi olur. Nitekim Üstad Hazretleri “Kalb de bir arştır” buyurmakla insanda kalbin arşı temsil ettiğini, bütün bedenin ondan gelen emirlerle idare edildiğini nazara vermiş oluyor.
İşte, “kanun emirdendir” ifadesi bütün kanunların da ruh gibi emir âleminden olduklarını ders verir.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Nokta.
(2) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 21-22. Ayet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar