"Hem mesela, insafsız ehl-i ilhadın mübalağa zannettikleri hatta muhal bir mübalağa ve mücazefe tevehhüm ettikleri biri de amellerin sevabına dair ve bazı surelerin faziletleri hakkında gelen rivayetlerdir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Mesela 'Fatiha’nın Kur’an kadar sevabı vardır.' 'Sure-i İhlas, sülüs-ü Kur’an', 'Sure-i İza zülzileti’l-ardu, rubu’' 'Sure-i Kul yâ eyyühe’l-kâfirûn, rubu’', 'Sure-i Yâsin, on defa Kur’an kadar' olduğuna rivayet vardır."
"İşte insafsız ve dikkatsiz insanlar demişler ki: 'Şu muhaldir. Çünkü Kur’an içinde Yâsin ve öteki faziletli olanlar da vardır. Onun için manasız olur.'"(1)
Üstadımızın bu konuda yaptığı son derece mukni ve doyurucu açıklamaları şöyle özetleyebiliriz:
Açıklamamızı İhas suresi üzerinde yapalım. Bu sureyi okuyana Kur’anın üçte biri kadar sevap verilecektir. Kur’an-ı Kerim’in bütün harflerini birer çekirdek yahut birer tohum kabul edelim ve bunların her birine bir sevap verildiğini düşünelim. Sure-i ihlas okuyana Kur’anın üçte beri kadar sevap verileceğine göre, toplam harf sayısını üçe böldüğümüzde İhlas suresinin her harfine düşen sevap ortaya çıkar. Burada rakam önemli değildir, önemli olan İhlas suresini okuyan kimseye toplam sevabın üçte biri kadar bir sevabın verileceğidir.
Diğerleri de aynı şekilde değerlendirilecektir.
Bu kısa açıklamadan sonra Üstadımızın beyanlarını aynen aktarıyoruz:
"Hakikati şudur ki: Kur’an-ı Hakîmin her bir harfinin bir sevabı var, bir hasenedir."
"Fazl-ı İlâhîden, o harflerin sevabı sünbüllenir, bazen on tane verir, bazen yetmiş, bazen yedi yüz (Ayetü’l-Kürsî harfleri gibi), bazen bin beş yüz (Sure-i İhlasın harfleri gibi), bazen on bin (Leyle-i Beratta okunan âyetler ve makbul vakitlere tesadüf edenler gibi) ve bazen otuz bin (mesela, haşhaş tohumunun kesreti misillü, Leyle-i Kadîrde okunan âyetler gibi). Ve 'O gece bin aya mukabil' işaretiyle, bir harfinin o gecede otuz bin sevabı olur, anlaşılır."
"İşte, Kur’an-ı Hakîm, tezâuf-u sevabıyla beraber, elbette muvazeneye gelmez ve gelemiyor. Belki asıl sevabıyla, bazı surelerle muvazeneye gelebilir. Mesela, içinde mısır ekilmiş bir tarla farz edelim ki, bin tane ekilmiş. Bazı habbeleri yedi sünbül vermiş farz etsek, her bir sünbülde yüzer dane olmuşsa, o vakit tek bir habbe, bütün tarlanın iki sülüsüne mukabil oluyor. Mesela, birisi de on sünbül vermiş, her birinde iki yüz dane vermiş."
"O vakit bir tek habbe, asıl tarladaki habbelerin iki misli kadardır. Ve hakeza, kıyas et. Şimdi, Kur’an-ı Hakîmi, nurani, mukaddes bir mezraa-i semaviye tasavvur ediyoruz. İşte, her bir harfi, asıl sevabıyla birer habbe hükmündedir. Onların sünbülleri nazara alınmayacak. Sûre-i Yâsin, İhlâs, Fâtiha, Kul Yâ Eyyühe’l-Kâfirûn, İzâ Zülzileti’l-Ardu gibi, sair faziletlerine dair rivâyet edilen sûre ve âyetlerle muvazene edilebilir. Mesela, Kur’an-ı Hakîmin üç yüz bin altı yüz yirmi harfi olduğundan, Sure-i İhlas, Besmeleyle beraber altmış dokuzdur. Üç defa altmış dokuz, iki yüz yedi harftir. Demek, Sure-i İhlâsın herbir harfinin haseneleri bin beş yüze yakındır…”
"İşte, Sure-i Yâsinin hurufatı hesap edilse, Kur’an-ı Hakîmin mecmu-u hurufatına nisbet edilse ve on defa muzaaf olması nazara alınsa, şöyle bir netice çıkar ki: Yâsin-i Şerifin her bir harfi, takriben beş yüze yakın sevabı vardır, yani o kadar hasene sayılabilir. İşte, buna kıyasen başkalarını dahi tatbik etsen, ne kadar latif ve güzel ve doğru ve mücazefesiz bir hakikat olduğunu anlarsın."(2)
Dipnotlar:
1) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal.
2) bk. a.g.e.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar