"Bir vahid çoğalsa, teselsül eder, gittikçe gider, bir yerde durmaz... Muhammed Aleyhissalatü Vesselam, hatemü'l-enbiyadır... Ondan sonra peygamber gelmez..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Üçüncü Maksadın Vech-i in’ikâsı: Meşhur bir kaidedir ki, bir vâhid çoğalsa, teselsül eder, gittikçe gider, bir yerde durmaz. Fakat çoklar ve kesir olanlar ittihad etse, kuvvetlenir, istikrar peyda eder, yerinde kalır, daha değişmez. Demek, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, hâtemü’l-enbiyadır. Mefhum-u muhalifiyle işmam eder ki, ondan sonra peygamber gelmez; hâtemiyetine hâtem ve imza basar."(1)

Vahid, tek veya yekta olan demektir. Allah Vahid’dir, birdir. O’nun sıfatları bütün mahlûkatı kuşatmıştır, fiilleri sonsuzdur. O’nun zatında şeriki olmadığı gibi, fiil ve icraatında, tasarruf ve tedbirinde, terbiye ve idaresinde de şeriki yoktur. Fakat çokların ittihat etmesi ise, sayıca fazla olsa bile aynı görüş ve kalbi paylaşmak ve manen birleşmek demektir. Ruh bir, ama bedenler farklı olabilir.

İşte izahı istenen bu yerde de Peygamber Efendimiz (a.s.m)'ın hatem-ül enbiya olmasının izahı ve ispatı yapılmaktadır. Şöyle ki:

Felsefeciler yalnız olduklarından ve beslendikleri tek bir kaynak olmadığından dolayı, kıyamete kadar farklı görüş ve cereyanlara kapı açılacaktır. Her yeni bir felsefeci, yeni bir görüş ve cereyanın başı olacaktır. Bu cihetle felsefecilerin bir yerde durması söz konusu değildir. Sadece aklı esas alan felsefeciler, hiçbir noktada ittifak edememişler, birbirlerini tekzip ve birbirlerinin fikirlerini çürütmekle meşgul olmuşlardır.

Ama bütün peygamberler aynı musluktan ve aynı sofradan beslendikleri için, gelen her peygamber aynı davayı anlatmış ve aynı hakikati ders vermiş ve aynı çizgide ittifak etmişlerdir. Her gelen peygamber, bir önceki peygamberi kabul ve tasdik edip, daha sonra gelecek peygamberi de müjdelemiştir. Bunun için de daima inkişaf edecek ve bir yerde duracaktır. Bu küllî kaideye göre, peygamberlerin bir sonuncusu gelecektir. Buna binaen, Hz. Muhammed (a.s.m) bütün peygamberlerin sonuncusudur ve ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Çünkü O'nun (a.s.m) getirdiği Kur’an-ı Kerim, şeriat, kanunlar, ulvi hasletler ve bütün güzellikler her zamanı doyuracak bir kemaldedir. Ayrıca Allah'ın "O Kur'anı biz indirdik; O'nu koruyacak da biziz" ayet-i kerimesinde de Kur'an’ın İlahî himayeye sahip olduğu, kıyamete kadar tek bir harfinin değişmeyeceği, dolayısıyla başka kitaba ve başka bir peygambere ihtiyaç olmayacağı da ifade edilmektedir.

مِن قَبْلِكَ Burada mevzu edilen bu kelimeden remzen veya îmaen fehmedilen mana Peygamber Efendimizin (asm) hâtemü’l-Enbiya olmasıdır. Çünki ﻚ zamirinden maksud Resulullah’tır (asm). 'Senden öncekiler' ifadesiyle ile ﻚ zamirinin merkeziyetinden bütün Peygamberlerin O’nun (asm) hâtemiyetine imza bastığı fehmolunur.

Bununla beraber aşağıdaki ifadeler O zatın (asm) hatemiyetine mufassal izahlardır.(2)

* Bütün enbiya hayattar kökleri, bütün evliya taravettar semereleri bir şecere-i nuraniyedir ki;

* Hem madem nev'-i beşerde nübüvvet vardır. Ve yüz binler zât, nübüvvet dava edip mu'cize gösterenler, gelip geçmişler. Elbette umumun fevkinde bir kat'iyyet ile nübüvvet-i Ahmediye (asm) sabittir. Çünki İsa Aleyhisselâm ve Musa Aleyhisselâm gibi umum resullere nebi dedirten ve risaletlerine medar olan delail ve evsaf ve vaziyetler ve ümmetlerine karşı muameleler; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'da daha ekmel, daha câmi' bir surette mevcuddur.

* Nasılki Nur-u Muhammedî ve hakikat-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, divan-ı nübüvvetin hem fâtihası hem hâtimesidir. Bütün Enbiya, onun asıl nurundan istifaza ve hakikat-ı diniyenin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve nur-u Ahmedî (asm) cebhe-i Âdem'den tâ Zât-ı Mübarekine müteselsilen tezahür edip neşr-i nur ederek intikal ede ede tâ zuhur-u etemle kendinde cilveger olmuştur.

Enbiya-i sâlifînde nübüvvete medar ve esas tutulan noktalar ve onların ümmetleriyle olan muameleleri hakkında -yalnız zaman ve mekânın tesiriyle bazı hususat müstesna olmak şartıyla- yapılacak tam bir teftiş ve kontrol neticesinde, Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'da daha ekmel, daha yükseği bulunmakta olduğu tahakkuk eder. Binaenaleyh nübüvvet mertebesine nâil olanların hey’et-i mecmuası, mu'cizeleriyle ve sair ahvalleriyle, lisan-ı hal ve kal ile, nev'-i beşerin sinn-i kemale geldiğinde Üstadü’l-Beşer unvanını taşıyan Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sıdk-ı nübüvvetine ilân-ı şehadet etmişlerdir. O Hazret de (asm) bütün mu'cizeleriyle Sâni'in vücud ve vahdetini, nurlu bir bürhan olarak âleme ilân etmiştir.

Dipnotlar:

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 4. Ayet Tefsiri.
(2) bk. age.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 9.183
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Adem68474

Bu meseleye madde aleminden bir misal verilebilir mi?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Bütün türler bir ana ve babadan doğarlar sonra hepsi ölürler. Türlerin ilanihaye gitmesi mümkün değildir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...