"Her bir taifeye layık bir sofra" tayin edilmesini nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Temsildeki sultanı esas alarak düşündüğümüzde, o sultanın “farklı bölgelerde yaşayan, değişik kültürlere sahip ve farklı meslekler icra eden” halkının her biri için onların zevklerine, iştihalarına uygun yemekler hazırlattığı, sofralar kurduğu anlatılmış oluyor.
Temsilden hakikate geçelim:
Bu dünyada üç milyonu aşkın hayvan türü yaşadığı söyleniyor. Bunların her birinin biyolojik yapıları gibi ruh dünyaları da birbirinden farklı. Bütün bu türlerin sonsuz denecek kadar çok fertleri, bu dünya sofrasında kendilerine hazırlanan rızıklarla beslenmekte, hayatlarını devam ettirmekteler.
Kurdun rızkı ile kuzunun rızkı, aslanın rızkı ile ceylanın rızkı, örümceğin rızkı ile ipek böceğinin rızkı, arının rızkı ile sineğin rızkı birbirinden çok farklıdır. Her birinin ağızlarına, sindirim sistemlerine ve midelerine uygun rızıklar hazırlanmıştır.
İnsan arzın halifesi olduğu için, onun sofrası diğerlerinden hem daha mükemmel hem de çok çeşitlidir.
“Hem zemin sofrasında Kerim-i Mutlak olan Rahman-ı Rahîm'in misafirlerine, rahmet tarafından ihzar edilen hadsiz taamların ayrı ayrı ve güzel kokularına ve muhtelif, süslü renklerine ve mütenevvi, hoş tatlarına ve her zîhayatın zevküsafasına yardım eden cihazlara bak, ikram ve kerimiyet-i Rabbaniyenin gayet şirin cemalini ve gayet tatlı güzelliğini gör.”(1)
Diğer taraftan, bütün maddî rızıklar, insan için bir yönüyle de manevî rızık olurlar. Onların cansız, renksiz, kokusuz, tatsız elementlerden yaratıldıklarını, İlâhî bir terbiyeden geçerek insan için en güzel, en faydalı ve en lezzetli birer rızık haline geldiklerini düşünmesi, insanın kalbine ve ruhuna çok ehemmiyetli bir manevî rızık olur. Onu hem şükre hem tefekküre davet eder.
(1) bk. Şualar, Dördüncü Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü