"Her ne vakit o iki silsile imtizaç ve ittihat etmiş ise, yani silsile-i felsefe, silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet etmişse, âlem-i insaniyet parlak bir surette bir saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir." İzah eder misiniz?
- Bu cümleden, nübüvvet bir kol ve felsefe de başka bir kol olarak devam ederken, bazen ittifak ettikleri ve bir araya geldikleri anlaşılıyor. Bu, birleşme nasıl gerçekleşmiştir?
Değerli Kardeşimiz;
Nübüvvetin gayesi, kalplerin iman nuru ile nurlanması ve ibadetle tekâmül etmesidir. Semavi kitapların kâinattan ve ondaki hadisattan bahsetmeleri Allah’ın varlığını ve birliğini ispat, ilahi sıfatların ve esmanın tecellilerine dikkatleri çekmek içindir. Çoğu zaman fen ilimleri manasında kullanılan felsefede ise esas olan, insanın dünya hayatını daha rahat ve müreffeh olarak geçirmesidir.
Bu iki gaye “imtizaç ve ittihat” edebilir, yani birlikte tahakkuk edebilir.
“Silsile-i felsefe, silsile-i diyanete dehalet edip itaat ederek hizmet” ettiği takdirde, insanlar hem bu varlık âlemindeki hikmet ve rahmet tecellilerini hayret, hamd ve şükür ile temaşa edecekler, hem de teşhir edilen ilahi ihsanlardan helal dairesinde diledikleri kadar istifade edebileceklerdir.
Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri ki, bu dönemler bin yılı aşkın bir süredir, bu hakikate tam bir serlevhadırlar.
Osmanlının yıkılmasından sonra felsefeye yönelme ağırlık kazanmış, Avrupa’nın her türlü ahlaksızlığı alınmış, hem maddi ve hem de manevi bakımdan tedenni edilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Silsile-i felsefenin silsile-i diyanete dehalet edip itaat etmesi" ne demektir ve ayrıldıklarında nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
Üstad Hazretleri felsefeyi müsbet ve menfi olmak üzere iki kısma ayırmıştır.
Menfi felsefe; aklı esas alıp, vahye karşı çıkan, dine muarız bir yoldur. Müsbet felsefe ise, vahyin terbiye ve rehberliği ile hareket eden, din ile barışık bir yoldur. Risale-i Nurlarda muzır ve dalalet olarak gösterilen, menfi felsefedir.
Menfi felsefe kâinattaki bütün hâdiseleri mânâsız görüp, tesadüfe verirken, Kur'ân her şeyin dizgininin ve terbiyesinin Allah’ın kudret elinde olduğunu, hiçbir şeyin başıboş olmadığını, her şeyin hikmetle hareket ettiğini ders verir.
Felsefenin dine dâhil olup itaat etmesi, aklın, vahyin terbiyesine girmesi demektir. Felsefe, yani akıl o zaman nurlu ve faydalı olur.
Üstad Hazretleri Risale-i Nur'un çok yerlerinde akıl ile vahyin mukayesesini yapar, aklın tek başına hakikate ulaşamayacağını kat’î deliler ile ispat eder. Aklı yıldız böceğine, vahyi ise güneşe benzetir. Şayet akıl kendine itimat edip vahiyden uzaklaşırsa, yıldız böceği gibi karanlıkta kalır.