"Hiçbir nevi müteselsil-i ezelî değildir. İmkân bırakmaz. İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev'in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır." açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Hiçbir nev(cins), silsile halinde birbirini oluşturarak devam etmez. Ne insan nevi ve ne de hayvan nevi.
Mesela; Çocuğu, annesi; annesini, anne annesi; ve onu da onun annesi vesile olarak dünyaya gelmesine sebep olmuşlardır. Ancak, bu silsile bu şekilde devam edemez. Mutlaka bir Adem baba ile bir Havva anneye dayanması lazımdır. Bu zaviyeden baktığımızda, her varlığın mutlaka bir adem babası vardır, diyebiliriz.
İmkanat buna müsait değildir. Namaz kılan en arka saftakiler, bir öndekine bakarak hareket ederler. Bir öndekiler de, iki önde olanlara bakarak hareket ederler. Ancak bu böyle devam etmez, silsile bir yerde biter, o da imamdır.
Mutavasıt bir nevin silsilesi devam etmez. Yani, iki cins bir araya gelerek yeni bir cinsin ortaya çıkmasına sebep olsa da, o cins devam etmez. Mesela; merkep ve atın birleşmesi sonucu olarak, "Katır" dediğimiz varlık neşet eder. Ancak nesli devam etmez. Katırdan, katır olmaz.
Bir cinsin başka bir cinse inkılap etmesi mümkün değildir. Zira inkılab-ı hakaik muhaldır. Ancak bir cinste, bazı değişiklikler olabilir. Fakat, o değişiklikler, inkılab-ı hakaik ( mahiyetin değişmesi) değildir. Şöyle ki, her cinsin DNA'sında bulunan farklı özellikler vardır. Şartlar ve ortama göre bu özelliklerden bir tanesi ön plana çıkmış oluyor. Bir örnek vermek gerekirse; her insanda, her türlü kaabiliyet tohumu vardır. Ancak babasının marangozhanesinde çalışan biri marangoz, berberde çıraklık yapan bir diğeri ise berber oluyor. Şartlar ve ortam bir kaabiliyetin ön plana çıkmasına vesile olmuştur.
Aynen öyle de, her cins bitki ve hayavanın da DNA'sında bulunan farklı bir çok özellikten herhangi birinin çevre ve iklim şartlarına bağlı olarak ortaya çıkması da mümkündür ve olmaktadır. Böyle bir değişiklik, zaten mahiyetinde var olan bir özelliğin oraya çıkmasıdır. Dışarıdan müdahale etmek suretiyle de bu şartlar oluşturularak farklı özellikler ortaya çıkarılabilir.
Mesela; modern zirai usuller ile, domates, karpuz, gibi sebze ve meyveler üzeride şekil değişiklikleri yapılıyor. Ancak, bu değişiklik, domatesin mahiyetini değiştirmiyor. Tam tersine domatesin mahiyetinde olan bir farklılığın ortaya çıkmasına vesile oluyor; yine Domatestir. Dolayısıyla, cinslerde maydana gelen bu tür değişiklikler evrime delil gösterilemez. Zira, evrimde iddia edilen; inkılab-ı hakaiktir. Mahiyetin tam değişmesidir. Balığın maymuna inkılap etmesi gibi.
Böyle bir değişim ise, kainatta mümkün olmadığı gibi, vaki de değildir.
"İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev'in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır. Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem harekât-ı mütehavvile-i hâdiseden tecerrüd etmediğinden hudûsu muhakkaktır."(1)
Ezeli ve ebedi olan hakikat asla ve kata değişmez ve dönüşmez, daimi ve sabittir. Mesela Allah’ın sonsuz kudretine asla acizlik ve zayıflık bulaşamaz, zira sonsuzluk buna fırsat vermez.
Öyle ise mümkün olan bir şey de asla ve kata ezeli olamaz. Öyle ise mahlukatın ezeli olması imkansız bir haldir. Başı ve sonu olan bir silsilenin ezeliyeti olmaz. Mahlukat sınıfları içinde ki değişim ve dönüşümler hakikatlerin değişmesine ve ters yüz olmasına misal değildirler.
Mesela bir bebeğin çocuk, genç ve ihtiyar olması asla hakikatin değiştiğine bir örnek teşkil etmez.
Madde ve onun içindeki değişimler, tam aksine maddenin hadis yani sonradan yaratıldığına delildir. Zira ezeli olan tam mükemmellikte olmak gerektiği için, değişimi ve hareketi kabul edip kaldırmaz. Yani ezeli olan bir şeyin gideceği ve çıkacağı bir makam yok ki oraya hareket edip dönüşsün. Madde hareket ve dönüşüm içinde olduğuna göre o zaman ezeli değildir demektir.
Değişim ve dönüşüm maddenin temel bir özelliği olduğu için, maddenin ezeli olma ihtimalini ebedi olarak ortadan kaldırıyor demektir. Yani değişen, dönüşen, bir halden bir hale hareket eden her şey hadistir, mahluktur, yaratılmıştır ve asla ezeli bir kemal ve değer kazanamaz demektir.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bu konuda üstadın beyanatlarıni esas alıyorsanız aşağıdaki kısmı okumanızı öneririm. Üstadın makro evrimi kabul etmediğine dair açık bir beyanat.
"Zaman-ı Âdem’den beri bir kanundan hiçbir fert şüzûz etmemek ve hâricine çıkmamak olamaz. Evvelâ, bu kanun-u tenâsül, mebde’ itibârıyla, iki yüz bin envâ-ı hayvânâtın mebde’leriyle harkedilmiş ve nihâyet verilmiş.
Yani, en evvelki pederleri âdetâ Âdem’leri hükmünde, iki yüz bin o evvelki pederler, kanun-u tenâsülü hark etmişler. Peder ve valideden gelmemişler ve o kanun hâricinde vücud verilmiş.
Hem her baharda gözümüzle gördüğümüz, yüz bin envâın kısm-ı âzamı, hadsiz efradları, kanun-u tenâsül hâricinde -yaprakların yüzünde, taaffün etmiş maddelerde- o kanunhâricinde îcâd edilir."
(Dokuzuncu Lem'a)
EVRİM=EVOLUATION
…..19.yy da Pozitif Bilimlerde ki gelişme İNSANLARIN BAŞINI döndürdü. Önceki yüzyıllardan taşınan ve DİNE dayandırılan bazı bilgilerin GERÇEĞİ yansıtmadığı görülünce de ,DİNİN İlahi bir TEBLİĞ değil de ,insan FİKRİNİN mahsulü olduğu zannedildi. Dolayısıyla gerçekte bir DİN olmadığına göre bir YARATICI DA yoktu. Madem yaratıcı yoktu o halde KAİNAT TA kendi kendine vardı. Kainat kendi kendine var sa CANLI DÜNYASI DA kendiliğinden oluşmuştu.
….Tabiatıyla CANLI dediğimiz YARATIKLARIN , TESADÜF eseri nasıl oluştuğunu AÇIKLAMAK için de İYİ-KÖTÜ mantıklı sayılabilecek İZAHLAR yapılması gerekirdi. İşte EVRİM TEORİSİ bu HARALA-GÜRELE arasında piyasaya sürüldü. ALICISI DA çoktu. Zira , TANRISAL DOKTRİNLERİ kendi amaçlarına göre yontan SÖZDE TANRININ VEKİLLERİ ,İnsanları SUİ İSTİMAL etmekte yarışıyorlardı. Bu yüzden ÇOK MÜŞTERİ topladı.
….///İslam dünyası da BENZER döngünün içine yuvarlanmıştı. Bir yanda TAASSUP diğer yanda Din dayanaklı SÖMÜRÜNÜN softaları, MAALESEF İSLAMIN başına gelen felaketler zincirini başlatmıştır. HRİSTİYANLIK dünyası da aynı HASTALIKTAN MUZDARİPTİ. Ama bir üstünlükleri vardı. Coğrafi keşiflerden elde edilen ZENGİNLİK. Bu zenginliği KAPİTALİST EKONOMİNİN ACIMASIZ kuralları İLE KATLARKEN, AYNI zamanda POZİTİF BİLİMLER ARGE sine yatırarak ta POZİTİF güce dönüştürdüler. Bu güçle de TÜM DÜNYAYI SÖMÜRGELEŞTİRDİLER///…
…YARATICISIZ bir KAİNATIN oluşamayacağı ancak 20.y.y ın ikinci yarısında GERÇEK BİLİMİN POZİTİF BULUŞLARI ile anlaşıldı. Ancak ; EVRİMCİLERİN ;Tüm canlıların bir HÜCRELİ CANLILARDAN oluşarak EVRİMLEŞTİĞİ tezini TEORİ haline getirmek için BİR YÜZYILDA yazdıkları-çizdikleri o kadar KANIKSANDI Kİ ,bilim adamları TEORİYİ İSPATLAMA adına her şeyi yaptılar. Ve her fosili,her canlıyı BU teorinin BİR TARAFINA OTURTTULAR.
Şüphesiz bu çalışmalar esnasında BİR ÇOK BULUŞ-GELİŞMELERE DE imza attılar. Bu açıdan EVRİM TEORİSİ bir nevi TETİKLEYİCİ UNSUR oldu denilebilir.
....ÜSTADIMIZIN ,ezberlediği MEŞHUR seksen kitabın tamamı DİN TANDANSLIDIR. Pozitif bilimler ile iştigali BİTLİSTE Tahir Paşanın konağında geçirdiği dönemde olmuştur. İSTANBUL'A gittikten sonra da bu ilginin devam ettiği telif ettiği eserlerden anlaşılmaktadır.
...O dönemde ki bilgiler ışığında,EVRİM TEORİSİNİN neresi doğru neresi yanlış KESTİRMEK GERÇEKTEN zordu. Bu nedenle İŞİN İÇİNE FELSEFE VE MANTIK DA girdi. SONUÇTA CANLI HAYATIN yaratılış ile BAŞLADIĞINI ispat etmek DİN İLİMLERİNDE temayüz etmiş ALİMLERİNE düştü. Onlar da bu İLAHİ VAR OLUŞU ellerindeki VERİLER üzerinden açıklamaya çalıştılar.
…Bu gün şu gerçeği HEMEN HERKES KABUL ETMEKTEDİR= Kainat Yaratılmıştır.KAİNATI YARATAN Onun içindeki CANLI CANSIZ her şeyi de yaratmıştır. Tartışılan bu YARATILIŞIN hangi safhalarda nasıl gerçekleştiğidir.
.....ÇOK ŞEYDEN BİR ŞEY,BİR ŞEY DEN DE ÇOK ŞEY YARATMAK ALLAH’IN = VAHDETiNİN VE EHADİYYETİNİN yansımalarıdır.
…ÜÇ HARFLE kodlanmış ,üç milyon sayfalık BİR CANLI KROMOZOMUNUN diğer BİR canlının KROMOZOMU ile ne kadar örtüşerek TÜRLERE DÖNÜŞTÜĞÜ BİYOLOJİ VE GENETİK BİLİMCİLERİNİN işidir. DİNİN değil. Mesela; 1.800.000 Yıl önce var olduğu tespit edilmiş İLK İNSAN TÜRÜNDEN bu güne en az DÖRT farklı insan türü geçmiştir. Son İNSAN TÜRÜ yaklaşık 150 BİN yıl önce AFRİKANIN ortalarına yakın yerde ortaya çıkmış ve tüm dünyaya YAYILMIŞTIR. SAPİENS yani zeki İNSANDAN bahsediyoruz.. Sadece 11 bin yıl önce ARABİSTAN VE AFRİKA çöllerinin ORMANLIK ve yaşam için çok elverişli olduğunu düşünürsek , İKİ MİLYON Yıl içinde DÜNYANIN ne evrelerden geçmiş olabileceğinin hayalini kurmakta zorlanmayız.
… HOMO SAPİENS yani ZEKİ İNSANIN ilk ATALARININ maymundan türemiş olabileceğini düşündüren tek DELİL DAHİ BULUNAMAMIŞTIR. Diğer İNSAN TÜRLERİNİN DE…Ancak ZEKİ İNSANDAN önce İNSAN TÜRLERİNİN olduğuna KUR’ANIMIZDA işaretler vardır. // ”(Bakara, 2/30)// Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti///
… Dikkat edilirse İNSAN denmemiş,HALİFE denmiştir. Halife kendisini o MAKAMA tayin eden ZATI temsil edecek vasıfta olamalıdır ki HALİFE OLSUN. Buradan daha öncede yeryüzünde İNSANLAR vardı ama YÜCE ALLAH’A HALİFE olacak KABİLİYETLERDE değillerdi anlamı da çıkmaktadır.
… Ayrıca ; Meleklerin ‘’’ KAN dökecek, FESAT çıkaracak birisini mi yaratacaksın’’ diye sormaları da çok manidardır. Sanki daha once böyle birileri DÜNYADA varmış ta, kan dökmüş,fesat çıkarmış gibi. Aksi takdirde KAN Dökücü,fesat çıkarıcı özelliklerini nereden bilebilirlerdi. Bazı alimler rivayetlerden yola çıkarak bu ayette İŞARET EDİLENLERİN CİNLER olduğunu söylemişlerdir.Ancak; Bu görüşe katılmıyorum. ZİRA; açıkca ‘’’ KAN’’ kelimesinin kullanılması İNSANA işeret etmektedir. Zira KAN, İNSANA veya HAYVANLARA ait bir yaratılış özelliğidir..CİNLER DE KAN bulunduğunu gösterir AÇIK BİR DELİL ve kayıtta yoktur.
…KAİNAT ALEMİ YÜCE ALLAHIN YAZAR BOZAR TAHTASIDIR. Istediği AN istediğini YARATIR. İster OL DER yaratır, ister Bir HİKMETE BİNAEN silsileler , sebepler, yoluyla BİR TERTİP dahilinde YARATIR.’’ ///ALAK.1 Yaratan rabbinin adıyla OKU( Yani= Oku,Anla,araştır,Öğren ve KABUL ET) .. Vesselam. Hayırlı GECELER.
Yer yüzünde halife yaratılması meselesi Risale i Nurda halledilmiştir, bir numunesi aşagıda verilmiştir (Envar neşriyat İşarat'ül İ'caz 200-201)
خَلٖيفَةً : Bu tabir, arzın insanların hayatına elverişli şeraiti haiz olmazdan evvel arzda idrakli bir mahlukun bulunmuş olduğuna ve o mahlukun hayatına o zamandaki arzın evvelki vaziyetleri muvafık ve müsait bulunduğuna işarettir. خَلٖيفَةٌ tabirinin bu manaya delâleti, mukteza-yı hikmettir. Amma meşhur olan manaya nazaran o idrakli mahluk, cinlerden bir nevi imiş; yaptıkları fesattan dolayı insanlar ile mübadele edilmişlerdir.
يُفْسِدُ : Fesadın “isyan”a bedel zikri, isyanlarının nizam-ı âlemin fesadına sebep olacağına işarettir. Devam ile teceddüdü ifade eden muzari sîgasıyla fesadın zikredilmesi, melaikenin asıl istemedikleri ve inkâr ettikleri ancak isyanlarının devam ve istimrar ile vukua geleceğine ait olduğuna işarettir. Melaike beşerin isyanlarının devam ve istimrarını ya Cenab-ı Hakk’ın i’lamıyla bilmişlerdir veya Levh-i Mahfuz’a bakıp ondan almışlardır veyahut insanlardaki kuvve-i gazabiye ve şeheviyeden anlamışlardır.