“Tabiata ve hakikat-ı hariciyeye delalet eden ve hükm-ü zihnîyi kanun-u haricî ile rabteden...” Bu cümleyi devamı ile birlikte açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Pûşîde olmasın ki, tabiata ve hakikat-i hariciyeye delâlet eden ve hükm-ü zihnîyi kanun-u hariciyle rapteden, tâbir câizse perdeyi delerek, altındaki hakkı gösteren âletlerin en sekkâbı اِنَّ - i tahkîkiyedir. Evet şu اِنَّ ’nin şu hâsiyetine binaendir ki, Kur’ân’da kesretle istimal olunmuştur."(1)

Gizli kalmasın ki, hariçteki objektif delillere ve herkesin kabul edebileceği hakikatlere insan zihnini ve gönül dünyasını götüren ve onlarla hemhal eden tahkik manasına gelen “inne” mesleğidir. “İnne” muhakkak ki, katiyen gibi kesinlik ifade eden bir edattır ve Kur’an da çokça zikredilmiştir. Bu da gösteriyor ki, Kur’an her meselesinde tahkik ve delil mesleği üzerine gidiyor.

Kur’an, insanları ikna edecek bütün delil ve tahkikleri kullanıyor. İnsanın kabullenmekte zorlandığı bir çok karanlık perdeleri tahkik manasına gelen “inne” mesleği ile berheva ediyor. Özellikle herkesin anlayacağı kolay ve sade olan inayet ve ihtira delillerini çok istimal ediyor ki, herkes iman hususunda mutmain olsun.

Üstad Hazretleri bu iki delili şu şekilde tarif ediyor:

"Tarîk-i Kur'ânî iki nevidir.

"Birincisi: Delil-i inayet ve gayedir ki, menâfi-i eşyayı tâdât eden bütün âyat-ı Kur'âniye bu delili nesc ve şu burhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde itkan-ı san'at ve riayet-i mesâlih ve hikemdir. Bu ise, Sâniin kast ve hikmetini ispat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira itkan ihtiyarsız olmaz. Evet, nizamın şahitleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesâlih ve semeratı ve inkılâbât-ı ahvâlin katmer ve düğümleri içinde saklanmaz hikem ve fevaidi göstermekle, Sâniin kast ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar."

"İkinci delil-i Kur'ânî: Delil-i ihtirâdır. Hülâsası:"

"Mahlûkatın her nevine, her ferdine ve o nev'e ve o ferde mürettep olan âsâr-ı mahsusasını müntiç ve istidad-ı kemâline münasip bir vücudun verilmesidir. Hiçbir nevi müteselsil-i ezelî değildir. İmkân bırakmaz. İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev'in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır. Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem harekât-ı mütehavvile-i hâdiseden tecerrüd etmediğinden hudûsu muhakkaktır. Kuvvet ve suretler, a'râziyetleri cihetiyle envâdaki mübâyenet-i cevheriyeyi teşkil edemez. A'râz cevher olamaz. Demek envâının fasîleleri ve umum a'râzının havâss-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhteradırlar. Silsilede tenâsül, şerait-i âdiye-i itibariyedendir."(2)

Eşyadaki bütün fayda ve hikmetler bu birinci delilin konusudur. Gözün görmesi, kulağın işitmesi dilin tatması, burnun kokuyu alması, bir ciğerin dört yüz ayrı hikmet ve vazifesinin olması gibi, eşyadaki sayısız fayda ve hikmetler bu delilin alanına ve misaline girerler. Bugün sistematik olan bütün fen ilimleri bu delilin açılımı ve alanıdır.

İhtira, bir şeyi benzersiz ve modelsiz, hiçten ve yoktan var etmek demektir. Kainattaki her bir mevcut ve mahluk benzersiz ve modelsiz olarak hiçten ve yoktan var ediliyorlar. Materyalist felsefenin iddia ettiği gibi, mevcudat tesadüfen biribirinden ezeli olarak türeyip gelmiyor. Yani madde ezeli değildir ve madde üstünde görünen o harika sanat ve nakışlar ise tesadüf ve rastlantının oyuncağı değildirler. Maddenin ezeli olmadığına dair yüzlerce kevni ve akli deliller mevcuttur.

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, İkinci Mekale (Unsuru'l-Belagat), On İkinci Mesele.
(2) bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta.

İlgili ders videosu için tıklayınız:
- Prof. Dr. Şadi Eren, Muhakemat Dersleri (36. Bölüm).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...