"Ve tevhid-i hakiki öyle bir hüküm ve tasdik ve iz'an ve kabuldür ki; her bir şeyle Rabbini bulabilir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ı hakkı ile bilen ve tanıyan birisi, her şeyde Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden delilleri görür, her varlık üstüne vurulmuş silinmez mühürleri ve sikkeleri okur, mütemadiyen O’nun huzurunda olduğunun şuurunda olur ve buna göre hareket eder. Yani Allah’ı görüyor gibi iman eder, kalbinde devamlı O’nun muhabbet ve haşyetini duyar.
Mesela, bir kişi polisin onu sürekli takip ettiğini bilse, her yerde onun nefesini ensesinde hissettirse, o adam suç işleyemez. İşte kuvvetli bir iman ve hakiki bir tevhid, insanın her Allah’ın murakabesi altında ve huzurunda olduğunu hatırlatıyor.
Teşahhus ve taayyün, Allah’ın bizi her an murakabe etmesidir. Zira Allah bize, şah damarımızdan daha yakındır. Cenâb-ı Hak, maddeden ve mekândan münezzeh olduğundan, O’nun mahlûkata yakınlığı ve mahlûkatın O’ndan uzaklığı mesafe olarak değildir. Allah isim ve sıfatları ile her mahlûkun yanındadır. İşte, insana bu hissi veren iman ve tevhiddir. Allah nasıl vahidiyet noktasından her şeyin yanında hazır ve nazır ise, ehadiyet noktasından da her ferdin ve mahlûkun yanında hazır ve nazırdır. Allah bu marifet ve tahkiki iman ile bilinirse, o zaman kul, gaflet uykusundan uyanır ve günahlardan sakınır ve kendini muhafaza eder.
Allah kalplerde ve vicdanlarda güneş gibi parlar ise, o kalbin gizli veya açık günah işlemesi âdeta imkânsız hale gelir. Risale-i Nurlar bu zamanda bu huzur ve tahkikî imanı veriyor, öyle ise Risaleler ile imanımızı ziyadeleştirmeliyiz.
Allah’a böyle iman edebilmenin yolu da eserden müessire gitmektir. Yani san’at ve eserlerden hareketle San’atkâr ve Müessire gitmektir.
"Tarîk-i Kur'ânî iki nevidir:
"Birincisi: Delil-i inayet ve gayedir ki, menâfi-i eşyayı tâdât eden bütün âyat-ı Kur'âniye bu delili nesc ve şu burhanı tanzim ediyorlar. Bu delilin zübdesi, kâinatın nizam-ı ekmelinde itkan-ı san'at ve riayet-i mesâlih ve hikemdir. Bu ise, Sâniin kast ve hikmetini ispat ve tesadüf vehmini ortadan nefyediyor. Zira itkan ihtiyarsız olmaz. Evet, nizamın şahitleri olan bütün fünun-u ekvan, mevcudatın silsilelerindeki halkalardan asılmış mesâlih ve semeratı ve inkılâbât-ı ahvâlin katmer ve düğümleri içinde saklanmaz hikem ve fevaidi göstermekle, Sâniin kast ve hikmetine kat'î şehadet ediyorlar."(1)
İtkan; sağlam, düzgün, düzenli olmak demektir. Eşyadaki bütün fayda ve hikmetler, bu delilin mevzuudur. Gözün görmesi, kulağın işitmesi, dilin tatması, burnun koku alması, bir ciğerin dört yüz ayrı hikmet ve vazifesinin olması gibi eşyadaki sayısız fayda ve hikmetler, hepsi bu delilin sahasına girerler. Bütün fen ilimleri bu delilin bir izahıdır. Bu deliller bütün sebepleri ve sebeplerden hâsıl olan neticeleri Allah’ın marifet ve huzurunda bir vasıta ve pencere yapar. Kur’an’ın bu nokta-i nazarıyla kâinata bakan bir adam için, kâinat ve içindeki her şey birer marifet kapısı her bir eşya huzur-u İlahiyi temin eden birer marifet pencereleri olur.
"İkinci delil-i Kur'ânî: Delil-i ihtirâdır. Hülâsası:
"Mahlûkatın her nevine, her ferdine ve o nev'e ve o ferde mürettep olan âsâr-ı mahsusasını müntiç ve istidad-ı kemâline münasip bir vücudun verilmesidir. Hiçbir nevi müteselsil-i ezelî değildir. İmkân bırakmaz. İnkılâb-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev'in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır. Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem harekât-ı mütehavvile-i hâdiseden tecerrüd etmediğinden hudûsu muhakkaktır. Kuvvet ve suretler, a'râziyetleri cihetiyle envâdaki mübâyenet-i cevheriyeyi teşkil edemez. A'râz cevher olamaz. Demek envâının fasîleleri ve umum a'râzının havâss-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhteradırlar. Silsilede tenâsül, şerait-i âdiye-i itibariyedendir."(2)
İhtira; bir şeyi benzersiz ve modelsiz, hiçbir şeyi taklit etmeden hiçten ve yoktan icat etmek demektir. Güneş bir başka güneşten, deniz bir başka denizden ve insan bir başka insandan taklit edilerek yapılmış değil. Hepsi ilk defa ve en mükemmel şekliyle icad edilmişler. Kâinattaki her bir mevcut ve her mahlûk, ilk defa, benzersiz ve modelsiz olarak hiçten ve yoktan en mükemmel olarak icad ediliyor. Materyalist felsefenin iddia ettiği gibi, mevcudat tesadüfen birbirinden türeyip gelmiyor. Yani madde ezelî değildir ve madde üstünde görünen o harika san’at ve nakışlar ise, tesadüfün oyuncağı değildirler. Maddenin ezelî olmadığına dair yüzlerce kevnî ve aklî deliller mevcuttur.
İşte, Risale-i Nurların imana ve tevhide dair bütün delilleri ve ispatları, Kur’an’ın bu iki delil tarzına dayanıyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Nokta.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar