"Cenâb-ı Hak, hususî eserlerine menşe ve kendisine lâyık kemâlâtına mehaz olmak üzere her ferde ve her nev’e has ve müstakil bir vücut vermiştir. Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir nevi yoktur..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Cenâb-ı Hak, hususî eserlerine menşe ve kendisine lâyık kemâlâtına mehaz olmak üzere her ferde ve her nev’e has ve müstakil bir vücut vermiştir. Ezel cihetine sonsuz olarak uzanıp giden hiçbir nevi yoktur. Çünkü bütün envâ, imkândan vücub dairesine çıkmamışlardır."
Mahlukat içinde hiç bir tür zincirleme bir şekilde ezele doğru uzanıp gidemez. Çünkü her türün bir başlangıcı ve sonu vardır başlangıcı olan bir türün ise mantık ve teknik açıdan ezeli olması imkansızdır.
Ezel başlangıcı olmayan varlığı kendinden olan varlığı bir başka varlığa ve sebebe dayanmayan demektir ve bu sıfat sadece Allah’a ait bir sıfattır. Mahlukatın hem başlangıcı var hem sonu var hem de varlığı bir başka varlığa muhtaçtır böyle bir varlığın ezeli olması ve ezele uzanıp gitmesi mümkün değildir.
Evrenin yaratılmışlığı ve mümkin oluşundan hareket eden âlimler her hâdisin bir muhdise, her mümkinin bir sebebe dayanması, bu muhdis veya sebebin mutlak şekilde kadîm ve vâcip olması gerektiğini söylemiştir. Aksi halde aklen mümkin görülen iki varlığın birbirinin var edici illeti sayılacağını (devir) yahut sebep-sonuç zincirinin geriye doğru sonsuzca süreceği gibi yanlış düşünceleri kabul etmenin söz konusu olacağını belirtmiştir.
“Çünkü bütün enva’ imkandan vücub dairesine çıkamamışlardır.” bir türün ezeli olabilmesinin tek yolu imkan (mahluk) dairesinden vücub (İlah) dairesine çıkmakla mümkündür ki bu asla mümkün değildir. Yani İlah olmadan ezeli olunamaz.
"Ve teselsülün de bâtıl olduğu meydandadır. Ve âlemde görünen şu tagayyür ve tebeddül ile bir kısım eşyanın hudûsu, yani yeni vücuda geldiği de gözle görünüyor. Bir kısmının da hudûsu, zaruret-i akliye ile sabittir. Demek, hiçbir şeyin ezeliyeti cihetine gidilemez."(1)
Hiçbir canlı türü diğer türün kopyası, birebir aynası olmayıp kendine has bir kimliğe ve mahiyete sahiptir. Allah, her türü ve bu tür içindeki her bir ferdi özel, seçkin ve mümtaz bir şekilde yaratmıştır. Böyle yaratmasının en büyük hikmeti ise, isim ve sıfatlarına tam bir ayna, güzel bir takvim olabilmesi içindir.
Özellikle de insan türünde her bir insan, insanlık değerinde ve genişliğinde özel ve seçkin bir şekilde yaratılmıştır. Bu yüzdendir ki her bir insanın siması, sesi, kokusu, göz retinası, teri, parmak izi, genetik şifresi vesaire diğer insanlardan farklı ve mümtazdır. Ve bütün bu özel vasıflar yoktan var edilmişlerdir. Diğer türlerden ve fertlerden irsiyet ile gelmemiştirler.
Canlı türleri ve bu türlere ait her bir ferdin seçkin, özel, farklı bir şekilde ve özellikte yaratılması, evrim teorisinin temel tezi olan türlerin geçişkenliği ve evrilmesi fikrini cerh edip çürütüyor. Hiçbir tür imkan dairesinden çıkıp vücub dairesine geçemez. Yani hiçbir tür ya da fert hadis (başlangıcı olmak) olmaktan çıkıp ezeliyet (başlangıcı olmamak) özelliğini kazanamaz. Hepsinin bir başlangıcı bir atası bir Âdem babası vardır. Âdem babaları da ezeli ve ebedi olan Allah tarafından yoktan var edilmişlerdir.
Materyalist felsefe, yaratılış ilkesini kabul etmemek için türlere ezeliyet veriyor. Yani "Her bir tür ezeli bir silsile halinde birbirinden türemişlerdir." diyorlar ki, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, türlerin harika imtiyaz ve vasıfları bu tezi yalanlamaktadır.
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 21-22. Ayetlerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü