"Hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor." Mehdi sahabeler gibi hem maddî hem manevî lider olamaz mı?
- Mehdi veya üçüncü kişi Hz.Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi hem manevi hem maddi (devleti yönetmek) işleri yapabilecek mi?
- Fatih Sultan Mehmet'in tasavvufa girmesine izin vermeyip devlet işlerini yaptırdılar. İbrahim Bin Ethem ve bazı Osmanlı padişahları da tasavvuf için padişahlığı bıraktılar...
- Niye ilk halifeler maddi ve manevi işleri birlikte yapabiliyorken padişahlar iki işi birden yapamıyorlar? Maddi ve manevi işler bir arada yapılamaz mı?
Değerli Kardeşimiz;
Bunun iki sebebi bulunuyor. Birisi, siyaset ile dindarlığın bir arada götürülmesinin zorluğu. Yani siyaset öyle bir durum ki dindarlığı yaşatmayı âdeta imkânsız hâle getiriyor. Siyaset ile dindarlığı bir arada tutmak için güneş gibi bir iman gerekiyor. Dört halife iman konusunda güneş gibi oldukları için, siyaset onları aldatmadı, takvalarına leke getirmedi. Osmanlı padişahlarından bazılarının, saltanat uğruna kundaktaki bebekleri katletmesi meselemize güzel bir delildir.
İkincisi, müsait bir zemin ve şuurlu millet gerekiyor. Yani idare edilen millet sağlam bir ahlak ve imana sahipse, orada siyaseti yapmak kolay olur. Ama cemiyet çürümüş, ahlak bozulmuş ise, siyasetçinin temiz kalması mümkün değildir. Bozuk bir cemiyette siyaset ile dindarlık bir arada duramaz.
Mehdi (ra)’in birinci vazifesi iman hizmetidir, bozulmuş cemiyetin ıslahıdır. Dolayısı ile siyasetten feragat edip bütün mesaisini imana ve ıslaha ayırması iktiza ediyor. Çünkü Mehdi (ra) sağlam bir millet içinden çıkmayacak, aksine Deccalın tahrip ettiği milleti tamir için gelecek. Öyle ise Mehdi (ra)’in birinci ve en mühim vazifesi iman ve ıslahtır. Diğer vazifeleri ikinci ve üçüncü derecede kalır ve bunları O’nun nuranî cemaati ifa eder.
Şu hususun da çok iyi bilinmesi lazım: Mehdi (ra)’in siyaseti terk etmesi, zaman ve zeminin müsaadesizliğinden dolayıdır.
Üstadımız bu inceliğe şu şekilde işaret ediyor:
"Eğer denilse: 'Neden hilâfet-i İslâmiye Âl-i Beyt-i Nebevîde takarrur etmedi? Halbuki en ziyade lâyık ve müstehak onlardı.'"
"Elcevap: Saltanat-ı dünyeviye aldatıcıdır. Âl-i Beyt ise, hakaik-i İslâmiyeyi ve ahkâm-ı Kur'âniyeyi muhafazaya memur idiler. Hilâfet ve saltanata geçen, ya nebî gibi mâsum olmalı, veyahut Hulefâ-i Râşidîn ve Ömer ibni Abdülâziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbâsî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın. Halbuki, Mısır'da Âl-i Beyt namına teşekkül eden devlet-i Fâtımiye hilâfeti ve Afrika'da Muvahhidîn hükûmeti ve İran'da Safevîler devleti gösteriyor ki, saltanat-ı dünyeviye Âl-i Beyte yaramaz; vazife-i asliyesi olan hıfz-ı dini ve hizmet-i İslâmiyeti onlara unutturur. Halbuki, saltanatı terk ettikleri zaman, parlak ve yüksek bir surette İslâmiyete ve Kur'ân'a hizmet etmişler."(1)
Şu cümle de bu hakikati güzel bir şekilde ifade etmektedir:
- “Hilâfet ve saltanata geçen, ya nebî gibi mâsum olmalı veyahut Hulefâ-i Râşidîn ve Ömer ibni Abdülâziz-i Emevî ve Mehdî-i Abbâsî gibi harikulâde bir zühd-ü kalbî olmalı ki, aldanmasın...”
(1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, Beşinci Nükteli İşaret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar