"Risale-i Nur şakirtlerinin vazifeleri imân olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Sikke-i Tasdik-i Gaybî adlı eserde geçen birçok mektuplardan ve Emirdağ Lâhikası'nda geçen aşağıdaki mektuptan anladığımız kadarıyla, her üç vazife de Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi çatısı altında tahakkuk edecektir.

"Yani, Mehdî ve şâkirtleri Cenâb-ı Hakkın izniyle gelir, o daireyi genişlettirir ve o tohumlar sümbüllenir" cümlelerinde geçen "genişletir ve sümbüllendirir" ifâdeleri de bu mânâyı kuvvetlendirmektedir. Zira yeni bir meslek veya meşreb değil de var olan bir yolu genişletmek ve sümbüllendirmek söz konusudur.

"Hayat dairesinde gelecek Zât, Risaleleri kendine bir program yapacaktır" gibi ifâdeler de keza bu mânâyı desteklemektedir.

Şimdi, Emirdağ Lâhikası'nda geçen aşağıdaki mektuba bakalım:

"BİRİNCİSİ: Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-î Âl-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı mânevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını Rahmet-i İlâhi'yeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:"

"Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun tâunu, beşer içine intişâr etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhâfaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem her şeyi bırakmakla, çok zaman tedkîkat ile meşguliyeti iktizâ ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hâl müsâade edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammedi'ye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigâle vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir tâife bir cihette görecek."

"O Zat, o tâifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinâd ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesânüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."

"İkinci Vazifesi: Hilâfet-i Muhammedi'ye (a.s.m.) unvânıyla şeâir-i İslamiye'yi ihyâ etmektir. Âlem-i İslam'ın vahdetini noktâ-i istinâd edip beşeriyeti maddi ve mânevi tehlikelerden ve Gazâb-ı İlâhi'den kurtarmaktır. Bu vazifenin, noktâ-i istinâdı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır."

"Üçüncü Vazifesi: İnkılâbat-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur'âni'yenin zedelenmesiyle ve Şeriat-ı Muhammediyen'in (a.s.m.) kanunları bir derece tatile uğramasıyla, O Zât, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve İttihâd-ı İslam'ın muâvenetiyle ve bütün ulemâ ve evliyânın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla, o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır. Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı tahkiki bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da imanını tahkiki yapmak vazifesi ise, mânen ve hakikaten hidâyet edici, irşâd edici mânâsının tam sarahatini ifâde ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur'da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak bir nevi Mehdi telâkki ediyorlar."

"O şahs-ı mânevinin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesânüdünden gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı manevide bir nevi mümessili olan bîçâre tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes ul değiller. Çünkü ziyâde hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nev'i dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemâl-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hatta eski evliyanın bir kısmı, kerâmet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur'u aynı o ahir zamanın hidâyet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lazımdır."

"Birincisi: Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller, fakat Hilâfet-i Muhammedi'ye (a.s.m.) ve İttihâd-ı İslam ordularıyla zemin yüzünde Saltanat-ı İslami'yeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyâsette, hususan bu asrın efkarında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyâset manasını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk manasını hatıra getirir, belki bir şân, şeref ve mâkamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve mâkamperest zatlar, Mehdi olacağım diye dâva ederler. Gerçi her asırda hidâyet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, âhir zamanın Büyük Mehdi unvânını almamışlar."(1)

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-I, 206. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...