"Hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet aynasında ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki cüz'iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, hadsiz cemal ve kemâlât-ı İlâhiye ve nihayetsiz mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve hesapsız ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve gayetsiz kemâl-i cemâl-i Samedânî, ancak vahdet aynasında ve vahdet vasıtasıyla, şecere-i hilkatin nihâyâtındaki cüz'iyâtın simalarında temerküz eden cilve-i esmâda görünür. Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder."(1)
İnsan kâinatın küçük bir misâli, özü, hülasasıdır, âleme bir enmuzec ve numunedir. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Alemde ne varsa numunesi insanda vardır.” Hafızası levh-i mahfuzun, hayali alem-i misalin, kemikleri taşların, etleri toprağın, vücudunda akan çeşitli sular ırmakların birer numunesidir. Kâinatta azametli tecelli eden mânalar insanın cephesinde aynı daha okunaklı olarak yazılmıştır. Bu yüzden, keyfiyet olarak insan ile kâinat, Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olmak noktasından eşittir denilse mübalağa olmaz.
Kâinat, kesret âlemi, insan ise onun hülasası ve neticesidir. Kâinatta azametli ve dağınık olarak bulunan tecelliler, insanın cephesinde derli ve toplu bir şekilde mevcuttur. Bu noktadan insan, bütün kâinatta tecelli eden vahdet pırıltılarını cem eden bir temerküz aynasıdır. Yani insan kâinatta dağınık olan vahdaniyet mânalarını mercek gibi toplayıp şuurlu nazarlara sunan, hem seyirci hem de dellaldır. İnsanın mahiyetini okuyan, kâinatın umumunu okumuş olur.
Allah’ın bütün isimlerinin mâna ve hükümlerini, “şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi” ve neticesi hükmünde olan insanın mahiyet simasında görmek ve okumak mümkündür. Bunu görüp okumak için de iman nuru ve hidayet gözlüğü lazımdır. İman gözlüğü ile bakılmaz ise orada tecelli eden isimlerin mâna ve hükümleri gizlenir. Üstad Hazretleri bu hakikati akla kapı açmak için şu misal ile izah ediyor:
"Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden, yani kan ve fışkı ortasından beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise, tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden, bütün yavruların pek çok harikulâde ve pek çok şefkatkârâne olan küllî ve umumî iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür. Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa, o cemal gizlenir ve o cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir, bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder."(2)
Burada bütün canlılarda haşmetli ve azametli olarak tecelli eden Rezzak isminin küçük bir misali gösterilerek kemal-i şâşaasına bakılması isteniyor. Yoksa bu azametli tecelliyi gösteren Rezzak mânasını görmek ve okumak mümkün olmaz. Bu sebeple o azametli Rezzak tecellisinin ucu insan aklının ihata edebileceği küçük bir yavruda gösteriliyor ki, insan rahatlıkla o hakikati idrak ve ihata edebilsin. Her varlık üstünde Allah’ın isimlerini okumak da ancak iman ve tevhid ile mümkündür. İman ve tevhid gözlüğünü aklına takmayanlar, bu gibi akıl almaz harika işleri sebeplere ve tabiata havale eder ve ediyorlar. Bunlar, sütü anneye, meyveyi ağaca, şifayı ilaca veya doktora verir ve o harika fiilleri basit bir iş olarak görürler.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, İkinci Şua, Birinci Makam.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü