"İki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hüceyratları, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Meselâ, nasıl ki iki elin ve iki ayağın parmakları, âsabları, kemikleri, hattâ hüceyratları, mesâmatları hesapça birbirine tevafuk ederler. Öyle de, bu ağaç, bu baharda ve geçen bahardaki çiçek, yaprak, meyvece tevafuk ettiği gibi, bu baharda dahi az bir farkla geçen bahara tevafuk ve istikbal baharları dahi mâzi baharlarına, ihtiyar ve irade-i İlâhiyeyi gösteren sırlı ve az farkla muvafakatleri, Sâni-i Hakîm-i Zülcemâlin vahdetini gösteren kuvvetli bir şahid-i vahdâniyettir.

İşte madem bu tevafuk-u cifrî ve ebcedî, bir kanun-u ilmî ve bir düstur-u riyazî ve bir namus-u fıtrî ve bir usul-ü edebî ve bir anahtar-ı gaybî oluyor. Elbette, menba-ı ulûm ve maden-i esrar ve fıtratın tercüman-ı âyât-ı tekviniyesi ve edebiyatın mu’cize-i kübrâsı ve lisanü’l-gayb olan Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, o kanun-u tevafukîyi, işârâtında istihdam, istimal etmesi i’câzının muktezasıdır." (Şualar, Birinci Şuâ)

Eşyadaki benzerlikler sanatkârın birliğine, farklılıklar ise, onun mutlak iradesine ve nihayetsiz ilmine işaret ediyor.

Sağ eldeki parmakların hem sayıca hem de sanatça sol eldeki ile aynı olması, sanatkârın birliğine işaret ediyor. Bütün insanların kemik yapısının ve sayısının (her insanda 206 kemik vardır) aynı olması, bütün insanların halıkının aynı olduğunu ilan ve ispat ediyor. Bunun gibi sayısız misaller var.

Bahar ve kış mevsimlerinin şartları her zaman aynıdır, değişmez. Çok az farklılıklar olabilir. Bu yüzden, kâinatın her tarafını kuşatan bu benzerlik de sanatkârın tek ve bir olduğunun bir delilidir.

Bütün insanların gözü aynı nizam ve sistem ile çalışır, demek bütün insanlara bu gözü takan aynı sanatkârdır. Bu hükmü bütün aza ve organlara da tatbik edebiliriz.

Bir insanı yaratan kim ise, bütün insanların Hâlık’ı da odur. Bir yıldızı yaratan kim ise bütün yıldızları yaratan da odur.

Bir insanın bedeni küll, eli, ayağı, ..ise o bedenin birer cüz’üdürler. Bedeni yaratan kim ise, elleri ve ayakları yaratan da ancak o olabilir. Keza, güneş sistemi bir küll, her bir gezegen ise onun cüzleridir. Güneş sistemi kimin mahlûku ise, gezegenlerin yaratıcısı da O’dur.

Bütün mahlûkat yüksek bir sada ile Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ilan ediyor. Sayısız denecek kadar yıldızların sema âlemini şenlendirmeleri, yine üç milyon olarak ifade edilen canlı türlerinin bütün fertleri yanında bütün bitki türlerinin de gayet kolay ve sanatlı olarak yaratılmaları birlikte düşünüldüğünde bütün bu icraatları yapan kudretin sonsuz olduğu açıkça anlaşılır.

Allah kâinatta yüz binlerce tür yaratmıştır. Bu türlerin nesillerini idame ettirmek için tohumlara irsiyet kanunu ile bir önceki neslin soyunu program şeklinde yerleştirmiştir. Ekseri olarak türlerin genetik yapıları aynı ile muhafaza edilir. Nasıl bizim atamız olan Hz. Âdem (as)'ın bütün hususiyetleri bütün insanlara irsiyet ile intikal etti ise, aynı şekilde diğer türlerin de esası bir plan ve irsiyet ile şimdiki türlere intikal ediyor. Buna misliyet denir, diğer bir tabir ile ne aynısı ne de gayrısıdır. Yani bir önceki neslin bütün özelliklerini aynı ile alıp hususi vasıfları ile de bir önceki nesilden de farklı olma halidir. Ne aynısı derken farklılığı anlarız, ne de gayrısı derken temel programdaki benzerliği anlarız.

Mesela, bir elmanın babası hükmünde olan bir nesil önceki elma ile olan müthiş benzeşmesi ne gayrısı manası ile ifade ediliyor ne de aynısı derken de elmanın bir önceki elma ile tıpa tıp aynı olmadığına işaret olunuyor. Bu farklılık bitki türlerinde pek fark edilmediği için misliyet ile tabir ediliyor.

Bir de intikal etmeyen kişiye ve şahsa mahsus program vardır. Bu durum, insanlarda çok bariz olduğu için, her bir insan diğer insanlardan farklı bir şahsiyete sahiptir. Bu noktada ayniyet olarak bir intikal söz konusu değildir. Şayet aynı ile intikal olmuş olsa idi, bütün insanlar birbirinin aynı olurdu, farklı şahsiyetler ve hüviyetler olmazdı. O zaman hepimiz Hz. Âdem (as)'ın birer kopyasından ibaret olurduk. Aynı şekilde mutlak manada ayniyet yani birbirinin aynı olma hali diğer türlerde de yoktur.

Bu mevsimde yediğimiz bir elma bir önceki ya da bir sonrakinin tıpa tıp aynısı değildir. Ayniyet, bir şeyin başka bir şeyle tıpa tıp aynı olması halidir; misliyet ise esasta aynı olmakla beraber, hususiyette yani şahsiyette farklı olma halidir.

Allah bu türleri her dönemde yeniden inşa ettiği ve eskisini yenisi ile tazelendirdiği için, haşrin numuneleri hükmüne geçiyorlar. Allah, bir çeşit öldükten sonra dirilme hakikatinin provasını her dönemde sergiliyor.

Haşir Risalesi’nin çekirdeği ve kaynağı olan bir ayet-i kerime mealen şöyle buyurulur:

"Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki o, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir." (Rum Suresi, 30/50)

Ayet-i kerimede yeryüzünün ölümünden sonra nasıl diriltildiğine dikkat çekiliyor. Bu diriltme hâdisesinin sayısız misalleri ve farklı şekilleri vardır. Üstadımızın burada nazara verdiği hakikatler de söz konusu ayetin bir tefsiri mahiyetindedir. Bu derste, yeryüzünün öldükten sonra diriltilmesinin iki ayrı ciheti nazara veriliyor. Birisi aynen, diğeri mislen diriltme. Ölmüş gibi donuk bir vaziyette hareketsiz duran ve âdeta baharı bekleyen kökler, bu mevsim geldiğinde yeniden hayatlanır ve faaliyete başlarlar. Bu aynen ihyaya bir misal olur. Keza, bazı hayvanların kış uykusuna yatıp ölmüş gibi hareketsiz bir şekilde aylarca kaldıktan sonra yeniden cana kavuşmaları ise aynen ihyaya ayrı bir misâldir.

Mislen iade edilen sayısız bitkiler, insanların âhirette yeniden yaratılacaklarına çok parlak ve kesin delillerdir. Üstad Hazretleri bir tek ağaçta bile yaprakların, çiçeklerin ve meyvelerin geçen baharın misli olarak tazelenmelerinin haşre üç ayrı cihetle delil olduğuna dikkatimizi çeker.

Elbette, insanların haşirde ihyaları ve bedenlerinin âhiret âlemine uygun şekilde yeniden yaratılmaları, baharda dirilen köklerde ve yaratılan yeni meyvelerde gördüğümüz bu ihyanın aynı değildir. Ama bunlar beşerin haşrinden haber verirler, ona delil olurlar. Dirilmenin şekli farklı olsa bile, hakikat aynıdır. Ortada öldükten sonra bir dirilme hâdisesi vardır.

Bir incir çekirdeğinde incir ağacının bütün programı dercedildiği gibi, bir yumurtada da ondan çıkacak civcivin bütün hususiyetleri programlanmıştır. Elbette, çekirdekten ağacın çıkması, yumurtadan civcivin çıkmasına benzemez, ama aralarında büyük bir benzerlik vardır. Her ikisinde de yaratılacak şeyin bütün hususiyetleri önce programlanmış, daha sonra bu programın açılımıyla o iki farklı şey meydana gelmiştir. Kanun aynıdır.

İnsanların diriltilmesiyle ağaçların diriltilmesinde de aynı kanun farklı şekillerde tatbik edilmiş oluyor...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.517
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Lazgin
Peki bunun cifir ilmiyle nasıl bir alakası var?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Her şey bir ölçü ve hesap üzerine olursa elbette Kur'an ayetleri de şekil açısından bir ölçü ve hesapla tertip edilmiştir. Cifir de bu ölçü ve hesabın anlaşılmasında bir araç bir alet ilmidir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...