"İ’lem eyyühe’l-aziz! Allah ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfâtıyla muhittir. Daire-i ihâtasından hariç bir şey yoktur..." Bu İ'lem'i izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem eyyühe’l-aziz! وَاللّٰهُ مِنْوَرَٓائِهِمْ مُحٖيطٌ Evet, Allah ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfatıyla muhittir. Daire-i ihatasından hariç bir şey yoktur. Fakat insan cüz’î ve kısa zihniyle Allah’ın azametine ve şemsin etrafında seyyaratı tedvir ettiğine bakarken mesela, arı gibi küçük hayvanlar ile iştigal etmesini uzak görüyor. Çünkü Vâcibü’l-vücud’u, mümkine kıyas ediyor. Halbuki bu kıyasa göre küçük hayvanlara büyük bir zulüm olur. Çünkü onlar da وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ kaziyesince Hâlıklarını tesbih etmekle, Allah’tan maada kimseyi Rab tanımıyorlar. Binaenaleyh büyüğün küçüğe tekebbür etmeye hakkı yoktur."(1)

Âyet-i kerimenin kısa meali, “Allah, onların üzerlerinden onları ihata etmiş” şeklinde. Cenâb-ı Hak maddeden münezzeh, Zahir ve Batın olduğundan, O’nun her şeyi ihata etmesi, sıfatlarıyladır. “Evet, Allah, ilmi, iradesi, kudreti ve sair sıfatıyla muhittir.”

İlmi her şeyi ihata etmiştir, uzak yakın, gizli aşikâr her şeyi birlikte bilir. İradesi de muhittir; varlık âlemindeki sonsuz işlerin hepsi O’nun irade ve kudretiyle görülürler.

Üstad Hazretleri, insanın; “ef’al-i ihtiyariye namiyle kendisine mal zannettiği ef’alin, ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husulünde yüz cüz’ünden ancak bir cüz’ünün insana ait” olduğunu nazara vererek, bütün kâinatı dolduran bu hadsiz fiillerin ancak Allah’ın irade ve kudretiyle vücud bulduğuna dikkat çeker. İhtiyarî fiillerde, dünya imtihanının bir muktezası olarak, insana bir tercih hakkı tanınmakla birlikte, Kader Risalesinde izah edildiği gibi, bu işlerde insanın elinde olan sadece “hayra yahut şerre meyletmektir.” Bundan ötesini Allah yaratmaktadır.

Meselâ, insan hayır veya şer işlenen bir menzile gitmeğe meylettiğinde, bedenindeki bütün hücrelerin çalışması, aklının o yerin yolunu düşünmesi, gözlerinin ona rehberlik etmesi gibi sayısız fiillerle o işi gerçekleştirir. Bütün bunlar Allah’ın irade ve kudretiyledir. İnsanın elinde olan sadece bir tercihtir.

Mahlûkatın en şereflisi ve arzın halifesi olan insan, kendi işlerini kendi göremezken; hayvanlar, bitkiler ve cansızlar âleminin kendi iradeleriyle çalıştıkları nasıl söylenebilir?!..

Allah’ın iradesi muhittir, bütün bunlar hep İlâhî irade ile olmaktadır. Gözle görülecek kadar açık olan bu hakikat, Allah’ın irade ve kudretinin ve diğer sıfatlarının her şeyi ihata ettiğini gösterir.

"Fakat insan cüz'î ve kısa zihniyle Allah'ın azametine ve şemsin etrafında seyyaratı tedvir ettiğine bakarken, meselâ arı gibi, küçük hayvanlar ile iştigal etmesini uzak görüyor."

Önce, “cüz’î” ve “kısa” kelimeleri üzerinde kısaca duralım:

Bir şirkete gidiyorsunuz, birbirinden farklı işler gören birçok bölüm var. Bir vücudun âzaları gibi iş bölümü yapmışlar. Niçin? Çünkü insanın zihni cüz’î ve kısa. Cüz’î, yani bir anda her birimle alâkadar olması mümkün değil, işleri sıra ile görmeye mecbur. Kısa, çünkü ancak bir konuda ihtisas sahibi, her birimin bütün meselelerini ihata edecek bir zihne, bir ilme sahip değil.

İşte, bu cüz’î fikir, bu kısa akıl, bu âlemdeki bütün İlâhî icraatlar hakkında hüküm vermeye kalkışırsa haddini tecavüz etmiş olur.

Dünyanın Güneş'ten uzaklığı yaklaşık yüz elli milyon kilometre. Işık bu mesafeyi sekiz dakikada kat’ediyor. Dünyaya en yakın yıldızın dünyaya uzaklığının ise 6.000 ışık yılı olduğu söyleniyor. Bu rakamlara bakınca kâinatın uçsuz bucaksız bir memleket olduğu anlaşılıyor. Bazan, “Bu geniş âlemi sevk ve idare eden Allah, şu küçük hayvanlarla mı uğraşacak?” diye bir vehim insan zihnini işgal edebiliyor.

İşte Üstad Hazretleri bu vehmi izale ve akla doğru yolu göstermek için buyuruyor ki;

"Çünki Vâcib-ül Vücud'u, mümkine kıyas ediyor. Halbuki bu kıyasa göre küçük hayvanlara büyük bir zulüm olur. Çünkü onlar da (وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ) kaziyesince Hâlıklarını tesbih etmekle, Allah'tan maada kimseyi Rab tanımıyorlar."

Önce şunu hatırlayalım: Küçüklük ve büyüklük nisbîdirler. Arı bize göre küçük, biz de balinaya göre küçüğüz. O küçük dediğimiz hayvanlar, hücrelerden meydana geliyor. Hücreler onlardan çok daha küçük. Hücreler de atomlardan teşekkül ediyorlar, atomlar da hücrelere göre çok küçük. Ama unutmayalım ki, bütün büyük dediğimiz varlıklar hep atomlardan meydana geliyorlar. Allah, küçükle iştigal etmeseydi hiçbir büyük ortaya çıkmazdı.

Diğer taraftan, bir başka konuda geçtiği gibi, küçük varlıklar san’at yönüyle çok büyüklerden daha büyüktürler. O küçük gördüğümüz canlılar da Allah’ın eserleri ve bu dünyada O’nun misafirleridirler. Alah, yeryüzünü onlara da sofra yapmış, havayı, suyu onlara da hizmet ettiriyor. Güneş, bu küçük canlılara da ışık ve ısı veriyor. Onlar da bizim gibi, gıdalarını aldıktan sonra işlerine bakıyorlar, onların sindirim sistemi de bizimki gibi İlâhî iradeyle çalışıyor. Yenilen gıdalar, kan ve enerji oluyorlar. Bu küçüklerdeki bu büyük işleri Allah’tan bilmeyenler, meseleyi nasıl izah edecekler?!.

O küçükler de büyüklerle birlikte Allah’ı tesbih ediyorlar. Üstadımız, o küçüklere misal olarak arıyı veriyor. Arı, ilhama mazhar. Allah, ona yuvasını yapmayı, kilometrelerce uzaktaki çiçeklere konup, tekrar yuvasına yolunu şaşırmadan dönmeyi ilham ettiği gibi, kovanda nöbet bekleyen arılara da bütün arıları tanımayı ilham ediyor, bu sayede başka kovana mensub bir arıyı içeri almıyorlar.

“Rabbin bal arısına da dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları çardaklardan (kovanlardan) evler edinmesini vahyetti (ilham etti).” (Nahl Suresi, 16/68)

buyuruluyor ve arının ismi bir sûreye verilmiş.

Biz arıyı küçük görmekle onun Allah katındaki kıymeti küçülmüyor. Düşülen hatanın ilk hareket noktasını Üstadımız şöyle nazara veriyor:

"Vâcibü'l-vücud'u, mümkine kıyas ediyor."

Her mahlûk mümkin ise de burada evvela insan nazara veriliyor. İnsan, iradesinin cüz’î olması sebebiyle bir anda birden fazla işi irade edemiyor, irade edemeyince de bir anda birden fazla iş yapamıyor. Bu sebeple iş bölümüne gidiliyor. Bu taksimatta, bazılarına idarecilik vazifesi düşüyor. Bir idareci sadece kendinden bir alttaki idareciye muhatap oluyor. Memuriyetten misal verecek olursak, bakan sadece genel müdüre muhatap oluyor, müdürle görüşmüyor. Memuru hiç tanımıyor.

İşte insan kendi acizliğinden kaynaklanan bu hali, Vâcibü'l-Vücud için de düşünmekle büyük bir hataya düşüyor. Allah, vâcibü'l-vücuddur. Yani, varlığı zatındandır, ezelî ve ebedîdir. Mümkinin varlığı ise, Allah’ın var etmesiyledir, yani zatî bir varlığı yoktur. Bunun içindir ki, varlığı ile yokluğu eşittir. Allah’ın var etmesiyle var, yok etmesiyle yok olur. Bütün mümkinleri var eden Allah, elbette bu mümkinleri bilmekte, onları da işlerini de bilerek yaratmaktadır. Arının bal vermesi de Güneş'in ışık saçması da balığın yüzmesi de kuşun uçması da hep Allah’ın yaratmasıyladır. Elbette, O Vâcibü'l-Vücud, bütün mümkinlerde tasarruf edecek ve onların ihtiyaçlarını bizzat görecektir. Güneş büyük, arı küçük ise de her ikisi de mümkin sınıfına girerler, her ikisi de Allah’ın var etmesiyle var olmuşlardır. Her ikisi de Allah’ı tesbih etmektedirler.

Nur Külliyat’ındaki şu harika cümleyi birlikte hatırlayalım:

"...Mahlûkat mabudiyetten uzaklık noktasında müsavi oldukları gibi, mahlûkiyet nisbetinde de birdirler."(2)

Hepsi acizdirler, hepsi muhtaçtırlar ve hepsi mümkindirler. Ve son hüküm cümlesine geçilerek buyuruluyor ki: "Binaenaleyh büyüğün küçüğe tekebbür etmeye hakkı yoktur."

Konuyu burada tamamlarken, dipnot kabilinden bir noktaya temas edeceğiz: Bu tür fikirlerin altında nefsin şöyle bir oyunu da var: Enaniyet yönüyle yerlere göklere sığmayan nefis, ibadete sıra gelince kendini küçük görüyor. Uçaktan aşağıları seyrettiğinde köyleri birer nokta kadar görüyor. Hayalen yıldızlara çıktığında dünyanın tümü görünmez oluyor ve diyor ki, "Böyle muhteşem bir âlemde benim gibi küçük bir varlığın ne ehemmiyeti olabilir ki, Cenâb-ı Hak bana emir ve yasaklarda bulunsun..."

Nefsin bu desisesine başka risalelerde geniş cevaplar verilmekle birlikte, burada da işaret nev’inden bir ders verilmiş oluyor.

Dipnotlar:

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Zerre.
(2) bk. Lem'alar, On Yedinci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.243
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...