"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği nimetler, ister âfâkî olsun ister enfüsî olsun, bazı şerait altında insana gelip vusûl buluyor..." Devamıyla izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Cenab-ı Hakk'ın insana verdiği nimetler, ister âfâkî olsun ister enfüsî olsun, bazı şerait altında insana gelip vusûl buluyor. Meselâ: Ziya, hava, gıda, savt ve sadâ gibi nimetlerden insanın istifade edebilmesi ancak göz, kulak, ağız, burun gibi vesâitin açılmasıyla olur. Bu vesâit, Allah'ın halk ve îcadıyla olur. İnsanın eli, kesb ve ihtiyarında yalnız o vesâiti açmaktır."

"Binaenaleyh o nimetleri yolda bulmuş gibi sâhipsiz, hesapsız olduğunu zannetmesin. Ancak Mün'im-i Hakikî'nin kasdiyle gelir, insan da ihtiyarıyla alır. Sonra ihtiyâca göre in'am edenin iradesiyle bedeninde intişar eder."(1)

Cenâb-ı Hakk'ın insana verdiği nimetler ikiye ayrılıyor: Âfâkî ve Enfüsî

Enfüsî nimetler, insanın nefsine yâni kendi varlığına yerleştirilmiş, konulmuş nimetlerdir. Burada nefis, zât manasınadır; ruhla bedeni birlikte ifade eder. Buna göre; gözümüz, kulağımız enfüsî nimet olduğu gibi, aklımız ve hâfızamız da birer enfüsî nimettirler.

Bu derste insanla kâinat arasındaki yakın alâkaya dikkat çekildiği ve bununla Allah’ın birliği ispat edildiği için, enfüsî nimetlere, göz, kulak, ağız, burun misal olarak verilmiştir.

Âfakî nimetler, insanın dışında olan ve onun ihtiyaçlarını karşılayan haricî nimetlerdir. Bunlara misal olarak da ziya, hava, ses ve sadâ verilmiştir. Bu ikinciler birincilerin vazife yapması için şart olan nimetlerdir. Yâni, ziya olmasa göz bir iş göremez, hava olmasa kulak bir şey işitemez.

O halde bu afakî ve enfüsî nimetlerin tamamı Cenâb-ı Hakk’ın insana birer ihsanıdırlar ve hepsi birden Allah’ın birliğine şehadet ederler.

Burada verilen ikinci mesaj, bu nimetlerden istifade hususunda insanın irade ve kudretine fazla bir iş düşmediğidir. Ne gözün çalışması için beyinle irtibâtını biz sağlıyoruz, ne de güneşin ışık ve ısı vermesini. Her iki nimeti de Allah yaratıyor. Ev de bizim değil, misâfir de. Biz sadece kapıyı açıyoruz.

Bizi kâinatla besleyip büyüten, bu afakî nimetleri duygularımızın imdadına gönderen Allah’tan gaflet ederek bu nimetleri sahipsiz birer mal olarak görmek, böylece şükür ve ibâdet vazifesinden kaçmak isteyen nefsimize, bu dersteki büyük hakikatleri hatırlatmamız ve ona başıboş olamayacağını iyice öğretmemiz gerekiyor.

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.793
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...