"İ'lem eyyühe'l-aziz! Kâfirlerin Müslümanlara ve ehl-i Kur'ân'a düşman olmaları, küfrün iktizâsındandır. Çünkü küfür imana zıttır..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem eyyühe’l-aziz! Kâfirlerin müslümanlara ve ehl-i Kur’ân’a düşman olmaları, küfrün iktizâsındandır. Çünkü, küfür imana zıttır. Maahaza, Kur’ân, kâfirleri ve âbâ ve ecdatlarını idam-ı ebedi ile mahkûm etmiştir. Binaenaleyh, Müslümanlarla ülfet ve muhabbetleri mümkün olmayan kâfirlere muhabbet boşa gidiyor. Onların muhabbetiyle karşılaşılamaz. Onlardan medet beklenilemez. Ancak حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ diye Cenâb-ı Hakka iltica etmek lâzımdır."(1)
Üstad Hazretleri imansızlığı iki grupta ele alıyor: Adem-i kabul ve kabul-ü adem. İslâmiyet’e hakiki mânada düşman olanlar bu ikinci gruptur. Birinciler inançsızdırlar, ama imansızlığı dava edinmek ve insanları o yola sevk etmek gibi bir meseleleri yoktur. Onların tek davası dünyada nefislerinin bütün süfli isteklerini yerine getirerek yaşamaktır. Menfaatlerine dokunmadığınız müddetçe sizin inancınıza hiç bakmazlar ve sizinle iyi geçinirler. Hele onlara menfaatiniz dokunursa sizden iyi adam yoktur.
Müslümanlara dost olmalarının beklenemeyeceği grup, kabul-ü adem grubuna giren inkârcılardır. Yâni, küfrü dava edinen ve insanların imandan ve ahlâktan mahrum bir hayat sürmelerini bir ideoloji olarak benimseyen ve bu yolda gayret gösteren kesimdir.
Bir de, tarihten gelen bir düşmanlıkla bize mütemadiyen düşman nazarıyla bakan, bilhassa Avrupa’da yaşayan koyu Hristiyanlar ve devlet idarecileri var. Onların da hakikî mânada dostluğu beklenilmez. İyi geçinmek, sulh içinde birlikte yaşamak ayrı bir meseledir. İslâm’da sulh esastır. Bunu korumaya çalışmakla birlikte, onların bizi samimî olarak sevmeyeceklerini de hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Mevzuun ehemmiyetli bir boyutu da şu cümle ile nazara veriliyor:
“Maahaza Kur’ân, kâfirleri ve âba ve ecdadlarını idam-ı ebedî ile mahkûm etmiştir.”
Buna göre, küfür üzere yaşayan, imana ve İslâm’a karşı olan bir kimseye İslâmiyet’ten söz edildiğinde, kendisinin, çocuklarının ve ecdadının ebedî cehennemde yanacaklarını beyan eden bir din hatırına gelir ve bu yüzden İslâm’a karşı çıkar, Müslümanlara düşman olur.
Not: Bu cümlede ve bazı risalelerde geçen “idam-ı ebedi” ifadesi bazen yanlış tevil ediliyor. İtikadsız bir insana göre âhiret hayatı olmadığından ölüm onun için bir idam gibidir. Yâni, ebedî saâdete ebediyen erişemeyecek demektir. Yoksa ebediyen yok olacak demek değildir. Bilindiği gibi, hapis cezası alan bir kişi hapishaneye girmekle birlikte cezasını doldurduğunda bir gün oradan çıkıp dostlarına kavuşacağını umar ve o ümitle yaşar. Ama idam cezası alan bir insan için artık sevdiklerine kavuşma kapısı ebediyen kapanmış demektir.
Bu vesileyle, “Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. Allah zalim topluluğa hidâyet etmez.” (Maide Suresi, 51) âyet-i kerimesininden kısaca bahsedelim:
Bu âyet-i kerîmede Yahudi ve Hıristiyanların dinlerine, örf ve adetlerine taraf olmak yasaklanmıştır. Yoksa ehl-i kitapla ticaret yapmak, onların faydalı san’atlarını ve ilmî keşiflerini almak ve onlarla iyi münasebetler kurmak yasak değildir ve zarurîdir.
Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şu tespitleri konuya tam ışık tutar ve yanlış değerlendirmelere mani olur.
“Binaenaleyh onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, kat'iyyen nehy-i Kur’ânîde dâhil değildir.” (Münazarat)
“Ehl-i kitabdan bir haremin olsa elbette seveceksin.” (Münazarat)
Evet, ehl-i kitap olan birinin kestiğini yemek ve onlardan kız almak caizdir. Ehl-i kitaptan bir hanımla evlenen bir Müslüman, onu dininden dolayı değil, hanımı olduğu cihetle sevebilir.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Hubâb.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü