"İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki, tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki, tecezzî kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kabil-i inkısam olmazlar." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İman; imanın altı rüknünün tamamına inanmaktır. Bu rükünlerin hepsine inanılması halinde ‘iman’ tahakkuk eder. Bu iman, ‘tefrik kabul etmez.’ Yani bir tek iman rüknüne bile iman edilmese, ona “iman” denmez; batıl bir itikad. O halde, iman “bir vahdanî hakikattir.”

İnsan, beden ve ruhtan meydana geliyor. Beden birçok organlardan teşekkül etmiş bir "kül"dür. Bu "kül" bazen parçalara ayrılır. Bir kaza sonunda kolunu yahut ayağını kaybeden insan, yine insandır, ama ruh öyle değildir. Ruhtaki hisleri, duyguları ondan ayırmak mümkün olmaz. Meselâ, görme sıfatına sahip olmayan bir ruh düşünemezsiniz. Hayat, irade, işitme, görme gibi sıfatlar her insanın ruhunda vardır. Bedendeki bazı arızalarla bu sıfatların dış dünya ile alakaları kesilebilir ve bir iş göremez hale gelebilirler. Gözü olmayanın görmemesi, kulağı arızalı olanın işitmemesi gibi. Ancak, bu hal o sıfatların yok olması mânâsına gelmez. Nitekim rüya âleminde sağır insan da işitir, kör adam da görür. Hem de uyanıkken sadece karşısındaki arkadaşlarını gören insan, uykuya daldığında yüz sene önce yaşamış dedesini görebilir ve onunla sohbet edebilir.

Nur Küllîyatında iman için “nur” tabiri kullanılır.

“İman hem nurdur, hem kuvvettir.”(1)

Nurun bölünmezliği, ruhun bölünmezliğinden daha ileri seviyededir. Meselâ, sevaplar nurdurlar. Okuduğumuz otuz hatmi otuz sevdiğimize bağışladığımızda, her birine bir cüz düşeceği gibi yanlış bir fikre kapılmayız. Biliriz ki, nur bölünmez ve bu otuz hatimden hâsıl olan tüm sevap, hiç bölünmeden, her sevdiğimiz zata aynen ulaşacaktır.

Bilindiği gibi, küll bölünür ama küllî bölünmez. Küll, bütün demektir, onun parçalara ayrılması mümkündür. Bir evin bölmeleri bir küllün cüzleridir. Gerektiğinde bu bölmelerden birini evden ayırabilirsiniz. Mesela dört odalı evinizi üç odalı hale getirebilirsiniz. Ama bazen, öyle “küll” olur ki, onu parçaladığınızda küllün tamamı ortadan kaybolabilir. Bir atomdaki elektronların bir kısmını başka bir yere taşısanız, artık o atom aslî mahiyetini kaybeder; ortaya bir başka atom çıkmış olur.
Bir kelime de öyle değil mi? Kelime, harflerden teşekkül etmiş bir külldür. Ama ondan bazı harfleri çıkardığınızda önceki kelimeden eser kalmaz; bir başka kelime ortaya çıkar. İşte Bediüzzaman Hazretleri imanın böyle bir küll olduğunu nazara veriyor.

İman rükünlerinden birisine inanmayan bir insanın bu inancı, Kur’anî mânâda bir iman değildir.

Küllîye gelince, o zaten bölünmez. Çünkü "küllî", “teşahhusattan mücerred bir mahiyet”tir. Mücerredler ise bölünmezler; bölünen ancak müşahhastır. Mesela, yıldız dediğimiz zaman, gökyüzündeki bütün yıldızların cins ismini söylemiş oluruz. Bu isim, teşahhusattan mücerrettir. Yani, yıldız demekle belli bir gök cismini kastetmiş olmayız. Bir tek gök cismine yıldız denildiği gibi, bütün yıldızlara da aynı isim verilir. Yani bu ikincisinde yıldız mânâsı, parçalara bölünerek küçülmez; kuvvetsiz kalmaz.

Üstad Hazretleri, imanın da bir küllî gibi bölünemeyeceğini ifade ediyor.

Burada akla şöyle bir sual gelebilir: Aynı durum, İslâm’ın şartları için de geçerli değil midir? Bir insan İslâm’ın bazı şartlarını yerine getirse, bazılarını getirmese, İslâm dininden çıkar mı?

İslâm’ın beş rüknüne de iman etmek şarttır. Ama bu imanın amel âlemine aksetmesinde, bazı mü’minler ihmalkâr davranabiliyorlar. Meselâ, namaz kılmayan bir mü’min, namazı tasdik ettiği ve o farzı yeri getirmemekle hata yaptığını bildiği müddetçe iman dairesinden çıkmaz. Çünkü burada terk edilen, iman değil, ameldir. Amelin terki ise mü’mini günahkâr yapar, fasık yapar, ama kâfir etmez.

Ehl-i sünnet itikadı böyledir. Üstad Hazretleri, "kebair" yani büyük günah işlemenin insanı küfre götürmediği yolundaki Ehl-i sünnet itikadını izah ederken şöyle buyurur:

“Kebairi işlemek, imansızlıktan gelmiyor, belki hiss ve hevesin ve vehmin galebesiyle akıl ve kalbin mağlubiyetinden ileri gelir.”(2)

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz.
(2) bk. Lem’alar, On Üçüncü Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 8.267
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

ahmed_y_i
allah razı olsun
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin
Hicr 91..ellezi cealel Kur'ane idin..Sanki bu ayette de 9.meseleyi anlatıyor.Kuranın bir kısmına inanıp bir kısmına inananlar bu ayete masadak oluyor.Dolayısıyla bu ayet 9.meseleyle direkt alakalı değil mi?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Olabilir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...