"İnsan kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istila edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine dercedilmiştir." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan kâinatın en câmi’ meyvesi olduğuna göre, onun kadar câmi’ olmayan başka meyveler de var demektir. Aynı manayı ders veren, “İnsan şu kâinat ağacının en son ve en cemiyetli meyvesi,..”(1) ifadesinde insanın, “en son” ve bunun bir neticesi olarak da “en cemiyetli meyve” olduğu nazara veriliyor.
Demek oluyor ki, bir ağacın yaprakları ve çiçekleri de onun bir nevi meyveleridirler, ancak cemiyetli değildirler, yani ağacın tüm hususiyetlerini taşımaktan uzaktırlar. Ama o ağacın meyvesi ve o meyveden süzülen çekirdeği ağacın bütün özelliklerini taşır.
Bir başka derste şöyle buyurulmaktadır:
“Kâinat bir şeceredir. Anasır onun dallarıdır. Nebatat yapraklarıdır. Hayvanat onun çiçekleridir. İnsanlar onun semereleridir.”(2)
İnsanın kâinattaki ehemmiyetli yerini çok güzel ders veren bu ifadeler, aynı zamanda insanın bu varlık âlemini niçin sevdiğinin de çok güzel bir cevabıdır. Bizim kâinatı sevmemiz, bir meyvenin kendi ağacını sevmesine benzetilmektedir. Meyve, ağacın tamamını sever, çünkü ondan süzülmüştür. O meyveye, kökün de hizmeti vardır, gövdenin de. Dalın da hizmeti vardır, yaprağın ve çiçeğin de. O halde bu meyve kendisine hizmeti geçen bütün bu varlıkları sevmeli, onları kendisine hizmet ettiren Rabbine hamd ve şükürde bulunmalıdır.
Kâinat ağacı bütün sistemleriyle bir ağaç olduğu gibi, canlılar âlemi de ayrı bir ağaç gibidir. Ekolojik denge üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bizim faydasız sandığımız bütün canlı türleri, bu dengenin sağlanmasında deruhte ettikleri vazifenin bir neticesi olarak insana da faydalı olmaktadırlar.
O halde, insan bütün yaratılmışları Allah namına, onun isimlerinin ayineleri olmaları cihetiyle sevdiği gibi, bütün bu varlıkları insana hizmetkâr ettiği için de âlemlerin Rabbine nihayetsiz şükür ve hamd etmelidir.
Cümlenin devamında ifade edildiği gibi, insanın muhabbeti kâinatı istila etmiştir, yani kâinat o muhabbetin genişliği yanında çok küçük kalmaktadır. Bütün varlık âlemi sınırlı, insanın muhabbet kabiliyeti ise nihayetsizdir.
Bir başka risalede muhabbetin sebepleri “cemal, kemal ve ihsan” olarak sıralanır. Bu âlemde her şey güzeldir; o halde her şey sevilmelidir. Yine bu âlemde her varlık mükemmel yaratılmıştır, öyle ise her şey takdir edilmeli ve sevilmelidir. Ve bu âlemde her şey insana bir ihsandır; ışığı çok uzaklardan gözümüze ulaşan bir yıldız da bir yönüyle, bizim için bir ihsandır, zira onu seyretmekten bir zevk duyarız. O halde bütün bu ihsanlara karşı kalbimiz muhabbet ve minnetle dolmalıdır.
Dipnotlar:
1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Yedinci Mesele.
2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Şemme.Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü