"İnsanlar ilk yaratılışında ibadete istidatlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır." İbadet ve takva münasebetini nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
"İbadetin hilkat-ı beşere terettübü iki şeyden ileri geliyor: Ya insanlar ilk yaratılışında ibadete istidatlı ve takvaya kabiliyetli olarak yaratılmışlardır. Ve o istidadı ve o kabiliyeti onlarda gören, onların ibadet ve takvâ vazifelerini göreceklerini kaviyyen ümit eder. Veyahut, insanların hilkatinden ve memur oldukları vazifeden ve teveccüh ettikleri kemalden maksat, ibadetin kemâli olan takvâdır."(1)
Burada ifade edilen takva; insanın bütün azaları ve istidadı ile Allah’a müteveccih olmasıdır. Meselâ; göz, Allah’ın harika eserlerini teftiş eden bir müfettiştir. Akıl, Allah’ın garip, bedi’ ve eşsiz eserlerini okuyan bir mütefekkirdir. Kalb, Allah’ın muhabbeti ve marifeti ile coşan bir âşıktır. Dil, Allah’ın sayısız ikram ve ihsanlarını tartan bir âlettir.
İşte insanın bütün bu kabiliyet ve vazifelerini en kemal manada Allah’a tevcih etmesi, takva ile ifade edilmiştir. İbadetler ise bu mananın ve kemalin tahakkuk etmesinde bir vasıta ve bir vesiledir. Yani ibadetin esas gayesi, insanı müttaki bir kul yapmaktır.
İnsanın bu takvimde bir takva ve ibadete ulaşması, tahkikî iman dersleri ile mümkündür. Risale-i Nurlar bu tahkikî iman dersini kemali ile veren harika bir tefsirdir. Öyle ise takvayı elde etmenin en kısa ve en sağlam yolu, Risale-i Nurlar ile çokça meşgul olmaktır.
(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 21 ve 22. Ayet Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü