"İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden -hasenatı intaç eden- semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden -hasenatı intaç eden- semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünkü, bir cemaatin cüz-ü ihtiyârîsiyle kesb ettikleri mahsulâtı bir şahsa atfetmek, o şahsın, icad derecesinde harikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delâlet eder. Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilâheleri, böyle zâlimâne tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür."(1)
Şirk, Allah’a ortak koşmaktır. Putlara tapanlar, yıldıza, Güneş'e, nehre, ineğe v.s. tapanlar Allah’a açıkça şirk koşmaktadırlar. Şirkin bir de hafîsi, yâni gizlisi var. Gizli şirkte Allah’a inanıldığı halde, O’nun kudretiyle, ilmiyle, ihsanıyla ortaya çıkan bir hayırlı işi sebeplere vermek, onlardan bilmek ve onlara lüzumundan çok fazla minnettar olmak söz konusudur. Bir hayrın ortaya çıkması için lazım olan bütün sebepleri Allah yarattığı halde, o hayrı tamamen bir kişiye vermek, bütün hayrı ondan bilmek bir nevi şirk oluyor.
Allah’ın rızası yerine insanların takdirlerini, alkışlamasını gözetmek de şirk-i hafî, yâni gizli şirktir.
Gizli şirke düşen kişi, Allah’ın zâtına değil, sıfatlarına, fiillerine ortak koşmuş oluyor. Meselâ, “Falan adam olmasa aç kalmıştık.” Veya “Filan doktor olmasa annemi kaybetmiştim” diyen kişi, ilk bakışta Allah’a şerik koşmuş olmuyor, çünkü sözünü ettiği o kimseye bir ulûhiyet izafe etmiş değil, ama rızık vermeyi veya şifa ihsan etmeyi o kişiye bağlamakla Allah’ın Rezzâk ve Şâfi isimlerine şerik koşmuş gibi oluyor.
Üstad Hazretleri riyanın da şirk-i hafî olduğunu söyler.
Bütün ibâdetlerimize “Niyet ettim Allah rızası için...” diye başlıyoruz. Her işi Allah rızası için yapmak esastır. Bir iş yahut bir ibâdet, halkın beğenmesi, takdir etmesi, alkışlaması için yapılıyorsa bu noktada, bir şirk-i hafî vardır. Üstad Hazretleri bu mânayı çok veciz olarak “Nası Rabbünnasa şerik yapmak” şeklinde ifade eder.
Üstad Hazretleri bu derste, bütün insanların çalışmasıyla ortaya çıkan bir neticeyi bir şahsa isnad etmekte de bir şirk-i hafî olduğunu ifade ederek bunun sebebini şöyle açıklıyor:
“Çünkü bir cemaatin cüz-i ihtiyârisiyle kesbettikleri mahsulatı bir şahsa atfetmek, o şahsın icâd derecesinde harikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delâlet eder.”
Bu hakikatten bizim almamız gereken en mühim ders şu olsa gerek:
Arkadaşlarımızla birlikte yaptığımız bir hizmette ve ulaştığımız bir hedefte, nefsimiz ön plana çıkmak ve başarının tümünü kendine mal etmek isteyebilir. “Zaman cemaat zamanıdır” hakikatini daima göz önünde bulundurmalı ve böyle bir hataya düşmekten hassasiyetle kaçınmalıyız.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Hubab.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü