"İştirak ve şirk ise, o ihatayı inhisar altına ve o ıtlakı kayıt altına ve o hadsizliği had altına alıp..." Şirk bunları nasıl yapıyor, izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Allah sonsuz kudret sahibidir, her şeyin dizgini O’nun elindedir, her hayır O’ndandır” deyip, bazı şeyleri sebeplere vermek, Allah’ın kudretine bir sınır koymak, tedbir ve rububiyetine şerik yapmaktır.

İhata ve ıtlak sonsuzluk demektir, yani her şeyi kuşatmıştır, istisnayı kabul etmez ve edemez. Yani Allah’a sonsuz kudret sahibi dediğimiz zaman O’nun her şeye gücünün yeteceğini de kabul etmiş oluyoruz. Şunu bunu istisna etmemiz, akıl ve mantık dışıdır ve şerik koşmaktır.

Şirk; Allah’a şerik koşmak, putlara tapmaktır ki bu, açık şirktir.

Şirkin diğer bir mânası ise; "eşyayı sebeplere, tabiat ya da tesadüfe" vermektir. Balı arıya, sütü ineğe, meyveyi ağaca vermek gibi. Bunlar şirk-i hafi yani gizli şirktir.

Şirk, Allah’ın mülkünü Allah’tan başka sebeplere vermektir. Mesela "Balı arı yapıyor" dediğimizde, Allah’ın kudretini ve ihatasını, yani her şeyi kuşatıyor olmasını bal ile sınırlandırmış oluyoruz.

Şirk-i hafinin başka şekilleri de var. Sebeplere olduğundan fazla ehemmiyet vermek, bilhassa insanlar hakkında, “o olmasaydı mahvolurdum, şunun yardımı olmasa acımdan ölürdüm” gibi ifadeler de şirk-i hafiye girer. Halbuki bütün mülk Allah’ın olduğu gibi, bütün hayırlar da O’nun elindedir. Sebepleri de yaratan O’dur, onlardan çıkan neticeleri de.

Hiç kimse ve hiçbir varlık kendi kendine var olmadığına göre bütün bunları yapan ve yaratan Allah’tır.

Bir organını yapmaktan aciz olan insan, Allah’a şerik koşmakla, kendisini de bütün varlık âlemini de o şerikin yaptığını iddia etmiş oluyor.

Bediüzzaman Hazretlerinin Mesnevi-i Nuriye’de; “Allah’a şerik yapma!” demesi çok manidardır. Demek ki, bütün varlıkları yaptığını, yarattığını iddia ettiği o şeriki insanın kendisi yapmıştır. Bu yapma iki şekilde ortaya çıkar:

Ya, putperestlerde olduğu gibi, kendi elleriyle yaptıklarına sonra tapmaya başlarlar. Yahut kendi fikirlerinden çıkan, kendi akıllarının mahsulü olan bir batıl inanca kendileri inandıkları gibi, başkalarını da inandırmaya çalışırlar. Yani, putları ya elleriyle yaparlar ya akıllarıyla. El, mahlûk olduğu gibi onun yaptıkları da mahlûktur, aynı şekilde akıl mahlûk olduğu gibi onun düşünceleri de mahlûktur.

Mantıkta "İki zıt bir arada olamaz" kat’î bir hükümdür. Öyle ise Allah ya sonsuzdur ya da sonludur. Sonlu olsa, sonluları icad edemez, zira kendi de sonlu olduğu için yaratmaya kadir değil mahaldir, yani kendi de yaratılmaya muhtaçtır.

Şayet Allah kudreti sonsuz değil ise, zaten ona İlah diyemeyiz. Zira ilah olmak sonsuz sıfatları icap ettirir. En nihayetinde akıl ve mantık sonsuz ve ezelî olan bir varlığı kabul etmek durumundadır. Zira mümkün mümküne illet olamaz. Yani varlık sahasına çıkmamış bir şey, başka bir şeyin varlık sahasına çıkmasına yardımcı ve sebep olamaz. Demek ki, ezelî, ebedî ve bütün sıfatları mutlak bir İlahın bulunması aklen zaruridir.

"İ'lem eyyühe'l-aziz! Bütün kâinatı ihata eden bir nurdan hiçbir şey gizlenmez. Ve gayr-ı mütenahi bir daire-i kudretten bir şey hariç kalamaz. Ve illâ, gayr-ı mütenahinin tenâhisi lâzım gelir."(1)

(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Şule'nin Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...