"İntizamını ihtilalden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir." Haşr-i ekber, tüm kâinatın yeniden diriltilmesi midir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu paragrafta ahiret ile içinde yaşadığımız kâinattaki nizam arasında maddî bir irtibat değil, mana açısından bir irtibat kurulmaktadır.

Meselâ; bir fabrikanın mahsulü, meyvesi ve kârı olmazsa, o fabrikanın bütün nizamı ve kuruluş maksadı abes olur. Aynı şekilde bir müessesede çalışan elemanların maaş ve gelirleri olmazsa, o müessesenin bütün intizamı beyhude olur ve kıymetsizleşir. İşte "Zira intizamını ihtilâlden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir..."(1) cümlesi; "saadet-i ebediye olmazsa, bu dünyadaki bütün nizamlar ve intizamlar beyhude olur ve bozulur" manasını bizlere ihsas ediyor. Eğer âhiret olmazsa, şu göz önündeki bütün icraatlar israfa ve abesiyete inkılâb eder.

“Başka bir âlemin mahsulâtının tezgâhı hükmünde çarkları dönüyor.” (Sözler)

Bu dünya hayatının mahsulleri bir başka âleme gönderilmese, o zaman bu kâinat kendi mahsulünü yine kendi içinde mahvedip ortadan kaldıran hikmetsiz bir fabrika gibi olur. Buna akıl ve hikmet müsaade etmediğine göre “Kâinat ağacının en son ve en mükemmel meyvesi” olan insanlardan, Allah’ın emirlerine göre hareket edenlerin mükâfat göreceği, isyan edenlerin de cezalandırılacağı bir başka âlem olacaktır.

Ayrıca, ahirete dair Allah'ın bütün emir ve yasakları da, dünyanın intizamını muhafaza etmek içindir. Meselâ; içki içmeye yönelen birisine; "Cehennem var" denildiğinde, o kimse korkup elini o haramdan çekiyor. İçkili araba sürenlerin kaza yapma ihtimali çok yüksek olduğundan, bunu terk eden, maddî ve manevî zararlardan korunmuş oluyor.

Burada dolaylı da olsa kâinattaki nizamı ayakta tutan bir sebep de ahiret hayatına olan imandır. "Zira intizamını ihtilalden ve bozulmaktan kurtaran, saadet-i ebediyedir." Bu cümlede, zımnî olarak bu mana da ifade edilmek isteniyor. Yani ahirete iman, içtimaî nizamı ayakta tutan, huzur ve emniyeti temin eden, insanlar arasındaki münasebetleri sağlam ve sıhhatli bir zemine oturtan, hukuk anlayışındaki mükâfat ve cezayı pekiştiren manevî bir kanun gibidir.

Kâinattaki nizam ile ahiret arasında sıkı bir alaka ve mana münasebeti bulunuyor. Zaten ahireti zaruri ve manalı kılan en büyük ipucu da kâinattaki nizamdır. Kâinattaki sabit ve değişmez kanunlar, daimî bir mekâna, ebedî bir hayata işaret eden emarelerdir. Ruhun ebedî olduğuna, kâinattaki bu sabit kanunlar da işaret etmektedir.

Ahiret hayatı, dünya hayatından her hususta çok farklıdır. Bu yüzden, kâinat kıyamet ile yok olacak yerine yepyeni ve farklı bir âlem var olacaktır. Kâinat ve içindeki varlıklar elbette tam bir yokluğa mahkûm edilmeyecekler, hatta kâinattaki zerreler ahirette istihdam edilecekler, ama bu istihdam iktisadın basit bir kaidesi olarak böyle olacak.

“O gün yer, başka bir yere, gökler de başka göklere dönüştürülür ...”(İbrahim Suresi, 48) ayetinin hükmünce yer de, gökler de âhiret âlemine münasip apayrı birer şekle dönüştürülecektir. Yeryüzünün düzlenmesi ne şekilde olursa olsun, bu hal, kıyametle haşir arasında gerçekleşecek.

Kıyametle başlayacak olan bu değişmede yer başka bir yer olacak, gökler de başka göklere dönüşecektir. Bir yanda, dağların uçtuğu, denizlerin yandığı bir yeryüzü, öte yanda güneşin dürüldüğü, yıldızların kararıp döküldüğü bir gökyüzü ortaya çıkacaktır.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 4. Ayetin Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.431
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...