"İşte bugün, yeni mart on iki, eski şubat yirmi yedidir." Burayı izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bu şiddetli kışta Risale-i Nur’un dersi tatil olmamak ve naşiri de dayanabilmek için, bir eser-i rahmet olarak bu senenin kışı gayet mutedil geçti. Evet, herkes biliyor ki, şimdiye kadar böyle mutedil ve bazı günleri yaza benzer tarzda bir kış, bu yakın zamanlarda görülmemişti."
"İşte bugün, yeni mart on iki, eski Şubat yirmi yedidir. Sitte-i Sevr denilen fırtınalı altı meşhur günün üçüncü günü olan bugün, nevruz günü gibi açıktır, güzeldir. Nasıl ki Risale-i Nur’un bereketi yüzünden rahmet-i İlâhiye yaz ortasında bir bahar getirdiğini kanaat verecek emareler ile görmüştük; öyle de bu kış ortasında Risale-i Nur’un bereketi yüzünden bir güz mevsimi olmasına bir vesile olduğuna kanaat ettik."(1)
Bu fıkra, Sikke-i Tasdik-i Gaybî kitabında Süleyman Rüştü ağabeyimizin bir mektubunda geçmektedir. Malum olduğu üzere Osmanlı Devleti takvim olarak Rumi takvimini kullanırdı. Rumi takvim ile Miladi takvim günleri birbirini tutmamaktadır. Mesela tarihimizde mühim bir yeri olan 31 Mart hâdisesi, Rumi takvime göredir ve 1325 yılında gerçekleşmiştir. Halbuki bu hâdise Miladi takvim açısından bakıldığında 13 Nisan 1909 tarihine denk gelmektedir.
İşte bu mektupta geçen "Bugün, yeni mart on iki, eski şubat yirmi yedidir." ifadesini de bu minvalde değerlendirmek gerekir. Mektubun yazıldığı tarih de Miladi takvime göre 12 Mart iken, Rumi takvime göre 27 Şubat’a rastlamaktadır.
"Sitte-i sevr" ise; Osmanlıca bir ıstılah olup, güneşin sevr burcunda bulunduğu nisan ayında fırtınaları ile meşhur altı günü ifade ediyor. Eski insanlar bu tarz hâdiselere bir isim bir de dönem takıyorlar; "pastırma sıcakları", "koca karı soğukları", "öküz soğuğu" gibi ıstılahlar bunlardan bazılarıdır. Ve bu hâdiseler yeni takvimle bire bir uyuşmuyor. Mesela yeni takvimde Mart’ın on ikisi, eski hesaba göre Şubat’ın yirmi yedisine denk geliyor.
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
