Mec'ul nedir; mec'uliyetin imkân ve vücub arasında olmasından ne anlamalıyız? Misallerle izah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Varlık; vacib, mümkün ve mümteni’ olmak üzere üç sınıftır.

Vacib; Allah’ın Zatı ve sıfatlarıdır.

Mümkün; varlığı ve yokluğu müsavi olan ve varlık sahasına çıkmak için Vacib olan Allah’a muhtaç olan varlıklara denir.

Mümteni’ ise; varlığı asla mümkün olmayan şeylere denir.

Varlık sınıfından mümkünatın üç kısmı vardır.

Biri mevcud, yani varlık sahasına çıkmış, haricî vücudu olan her şey. Bu mevcudatı yaratan ve idare eden; Allah’tır; kulun hiçbir müdahalesi olamaz.

Mümkinatın ikinci sınıfı ise, “ma’dum”dur. Yani, varlık sahasına çıkması mümkün ve caiz olup da, henüz varlık sahasına çıkmamış olan şeylerdir.

Mümkinatın üçüncüsü ve irade ve ruhun mahiyeti ile alakalı olan kısmı ise, itibarî ve nisbî şeyler dediğimiz; “mevcut ile ma’dum arası olan" varlıklardır. Bu üçüncü sınıf olan itibarî ve nisbî emirler, ne mevcuttur, ne de madumdur; ikisi arasında bir makam ve mevkie sahiptirler. Bu sınıfta Allah’ın kudret sıfatının taalluk ve tecellisi yoktur, mec’uldür; ama mahlûk değildirler. Yani Allah’ın tercihidirler; ama kudretin sahası olan mahlûkat sınıfından değildirler.

Allah’ın ezelî ve ebedî olan sıfatları, taalluk ve tecelli noktasından farklı farklı tecelli eder.

İlim ve Kelam Sıfatı: Varlığın hem vacib hem mümkün hem de mümteni’ olan kısmına tecelli eder. Yani Allah’ın ilmi hem kendini, hem mümkünü, hem de muhali ihata eder. Kelam sıfatı da aynı ilim gibidir.

İrade ve Kudret Sıfatı: Varlığın sadece mümkün sınıfına taalluk ve tecelli eder. Vacib ve mümteni’ sınıflara tecelli ve taallukları yoktur. Şayet olsa idi; Allah’ın kendi Zatı ve sıfatları hakkında tebeddül ve tagayyürü aynı zamanda mahlûku ilah yapma gibi şeyler caiz olurdu. Bu sebeple bu iki sıfat sadece mümkünde tecelli ve taalluk eder.

Sem’ ve Basar Sıfatı: Bu sıfatlar mümkün içinde sadece mevcut sınıfında tecelli eder. Yani madum sınıfında tecelli ve taallukları yoktur. Zaten ma’dum, olmayan demektir; görülmesi ve işitilmesi söz konusu değildir.

Mec’ul ve mahlûk mefhumlarına ışık tutacak bazı izahatlar yapalım.

Bir usta, binanın sağ - sol, aşağı - yukarı, alt - üst, doğu - batı gibi izafî yönlerini çekiç veya iş vasıtaları ile çakmaz. Bina vücud buldukça bu izafî mefhumlar da bununla beraber terettübî olarak tezahür ve tebeyyüne başlarlar. Ustanın çekici ile yapılmadıkları için bir fayans ve tuğla gibi mevcut sayılmazlar. Ama bir fayans veya tuğla gibi mevcut olmamaları, tamamen yok ve hiç oldukları manasına da gelmez. Birisine; “Binanın sağı neresi?” diye, adam hemen gösterir. Şayet binanın sağı olmasa idi adam nasıl gösterecekti? Zira aslı olmayan bir şey ne ispat edilebilir, ne de gösterilebilir. Demek adamın binanın sağını göstermesi, izafî de olsa bir varlığının olduğunu gösterir.

İnsanın mahiyeti de bir bina gibidir. İnsan binası inşa olunurken, ona müterettib çok nisbî ve izafî hatlar ve kıyas vasıtaları mevcudiyetsiz ve cisimsiz olarak varlık sahasına çıkarlar. Bunların Allah tarafından insan mahiyetine takılmasının sebebi ise; bu farazî hatlar ile Allah’ın mutlak ve idrak ve ihatası imkânsız olan isim ve sıfatlarını bir nebze de olsa kıyas ile anlamak içindir. İnsan cüz’î ilim, irade, kudret gibi sıfatlarını kıyas ederek, Allah’ın sonsuz ilmini, mutlak iradesini ve nihayetsiz sıfatlarını anlamaya çalışır.

"Meselâ: 'Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş.' der. Ve hakeza... Bütün sıfât ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, ene'de münderiçtir." (Otuzuncu Söz)

İnsan, kendi ruhuna takılan bu sıfatlarla söz konusu tefekkürü yaptığı gibi, şuunatıyla da İlahî şuunatı bir derece düşünüp, “Ben nasıl muhtaçlara merhamet ediyorum, emrimi dinlemeyenlere gazap ediyorum; bana bu halleri takan, bu kabiliyetleri veren Allah’ın da, O’nun vacib olan varlığına münasib ve idrakinden âciz olduğumuz, “rahmet, merhamet, gayret, kahır” gibi nice şuunatı vardır” diyebilmektedir.

Ruhun mahlûk olan ciheti, hayvanî olarak tarif edilen yönüdür. Mahlûk olmayan yönü ise itibarî ve nisbî âlemdeki cihetidir. İrade ve ruhun cevher kısmı buna misal olarak verilebilir. Yukarıda verdiğimiz misalde olduğu gibi, binanın her yönü mahlûk ve cisim değildir. Ustanın eli ile yaptıkları mahlûk ve cisimdir; ama terettübî olarak meydana gelen nisbî varlıklar mec’uldür. Yani mahlûk olarak değil, hayalî bir varlık nev’indendir.

Ruhun emir âlemindeki cevher kısmı mec’uldür, yani kudretsiz olarak varlık sahasına çıkmıştır, geri kalan aksamı ise mahlûktur, yani kudretin tecellisi ile vücut bulmuştur.

Üstad Hazretleri mevcudattan olmayan nisbî emirlere; kudretin taalluk etmediğini şu şekilde ifade ediyor:

"Hülâsa: Âdetullahın cereyanı üzerine hasıl-ı bil'masdarın vücudu, masdara mütevakkıftır. Masdarın esası ise, meyelandır. Meyelân veya meyelândaki tasarruf mevcudattan değildir ki, bir müessire ihtiyacı olsun. Mâdum da değildir ki, hasıl-ı bil'masdar gibi mevcud olan bir şeyin vücuduna şart kılınmasına veya sevab ve ikaba sebeb olmasına cevaz olmasın."(İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Suresi 7.Ayetin Tefsiri)

İrade sıfatının bir yüzü mevcudattan olmadığı halde, nasıl mes’uliyete kaynaklık edebiliyor ise, ruhun da mevcudatla alakası olmayan bir yüzü ve bir mahiyeti vardır. İrade nisbî olduğu halde, bedeni nasıl idare ediyor ise, ruhun nisbî, yani mahlûk olmayan yüzü de bedeni aynı şekilde çekip çevirebilir. Burada mühim bir nokta; izafî demek, hakikati yok demek değildir. Nisbî emirler varlığın değişik bir boyutudur. Yoksa hakiki değil, demek değildir.

Bazen delalet medlülün rengi ile boyanır. Mesela; “Kur’an mahlûk değildir” kaziyyesi delalettir, medlülü yani delalet ettiği mana ise; Allah’ın Kelam sıfatı mahlûk ve muhdes değildir demektir. Yoksa kıraat ettiğimiz iki kapak arasındaki kitap mahlûktur. Mu’tezile, Kur’an mahlûktur derken, Kelam sıfatını inkâr niyeti ile diyor. Ehl-i sünnet bu niyeti tard etmek için Allah’ın Kelam sıfatına atfen; “Kur’an mahlûk değildir” diyor.

Ruhun mahlûk olmaması da emir âlemindeki cevher kısmına bir delalet içindir. Yani ruhun esası ve mayası mahlûkattan farklı ve hususî bir cevher demektir. İşte mec’ul bu manaya delalet ediyor.

Mec’ul dünya ile ahiret arasında bir yerdir tevili, mevzu ile alakalı görünmüyor ve tekelllüflü bir te’vil gibi duruyor.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 14.484
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Sorularlaİçtihad
Ben anlayamadım izah eder misiniz? o zaman ruh ölümlü müdür? iradenin mahluk olmayan tarafı nasıl yönetir?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Ruh mutlak anlamda ölümlüdür ama Allah'ın ibkası ile baki bir özelliğe sahiptir. Komutan askerlerini fiziki bir temas kurmadan nasıl komutlar ile yönetiyor ise irade de bedeni fiziki bir temas kurmadan böyle yönetiyor.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
üyelik2
Mesela büyüklük ve küçüklük kavramı.En güçlü Allah olduğuna göre buradaki en dediğimiz yani büyüklük kavramı nispi bir varlık.Ama bu varlık Allahtan başka ezeli bir varlık olmuş olmaz mı hocam ?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Olamaz çünkü ezeli ikinci bir ezeliye müsaade etmez.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
oğuzhangözüpek
ÜSTADIN BU TEPİT VE AÇIKLAMALARI yaptığı dönemde kullanılan , İSLAMİ TERİMLER lügatına girmiş ARABİ VE FARİSİ kelimeler meselenin anlaşılmasını zorlaştırıyor. Hele Günümüzde ise O KADAR zor ki... ..Konu: BİLİNMEYEN , BİLİNEN , MUĞLAK veya İZAFİ(göreceli) varlık veya VAR OLUŞUN tabiatından kaynaklanan YANSIMALAR ile ilgili olduğundan HER FİLOZOF,ALİM,MUHAKKİK te vs AÇIKLAMALARINA , kendi elbiselerini giydirmiş diyebiliriz. Manken aynı olsa da her terzinin kesim ve dikişi farklı olabilir. Bu AĞDALI konunun FİKİR VE DÜŞÜNCE girdapları BİZ NORMAL İNSANLARI boğabilir. BİR İLAÇ taki bir çok terkibi ÖĞRENMEK bize zor gelir.O ilacı hangi hastalıkta NE ŞEKİLDE kullanacağımızı bilmek bize KAFİDİR. ...HALLACI MANSURUN '' enel hak=Ben HAKKIM '' İFADESİ BİZE '' Ben HAKTANIM '' şeklinde öğretilmeliydi'' Zira asıl KASIT BU anlamdı...KAİNAT TA HAKTANDIR. YANİ Allah'tandır veya O'ndan bir PARÇADIR. BU nedenle yukarıdaki İFADELERİN bir kısmına katılmıyorum.''İnsan ruhunda da benzer manalar vardır. Yani mahlukata konu olan yönü var, olmayan yönü var. Ruhun mahluk olan yönü hayvani olarak tarif edilen yönüdür. Mahluk olmayan yönü ise itibari ve nisbi alemdeki yönüdür. Yoksa mahluk değilse ilahtır anlamına gelen bir önerme, burada geçerli olmaz. Zira mahluk ile ilahlık arasında varlıklar da mevcuttur. İrade ve ruhun cevher kısmı buna örnek olarak verilebilir. Yukarıda verdiğimiz örnekte olduğu gibi, binanın her yönü mahluk ve cisim değildir.'' Gibi AÇIKLAMALAR bize fazla gelebilir. İBNİ SİNA gibi filozoflarda kendi dönemlerinin felsefesinde bir çıkış İZAHI yapmaya çalışmışlardı.Her neyse. KAİNAT alemini(Görünen fiziki ALEM) veya KAİNAT aleminin İÇİNDE VE/VEYA dışında var olan bize GAYB olan ALEMLERin NE OLDUĞUNU ALLAH'tan başkası tam manası ile bilmez veya bilemez. istisnai OLARAK YARATTIKLARI da ALLAH ne kadarını bildirirse o kadarını bilir. İstisnai YARATTIKLARI ; NEBİLER,MELEKLER ,Cinler hatta ŞEYTANLARDIR . Belkide bizim OTİSTİK dediğimiz İNSANLAR veya BİR KISIM hayvanlar. YANİ kime NE VAZİFE VERMİŞ İSE ''O'' o kadarına nüfus eder ve bilir. Bazen ''VERMEK'' kabiliyetler yoluyla bazen de ''DOĞRUDAN bildirmek'' yoluyla olur. YARATILIŞ mevzuunda AKLIMIN KAVRADIĞI tek şey ALLAH'TAN başka '' VARLIK ALEMiNİN bize GÖRE VAR OLANLARI DA,olmayanları da MAHLUKTUR. Sadece YÜCE ALLAH'IN irade ve sıfatlarına doğrudan terettüp edenler HARİÇ. yani KUR'AN 'IMIZ gibi. ALLAH'IN görmesi nasıl MAHLUK olmaz ise KELAMI DA yaratık olmaz. Ancak ALLAH'TANDIR. BU GİBİ ŞEYLERİN HARİCİNDE Kİ her şey; MAHLUKTUR. YANİ YARATILMIŞTIR. YARATMA KUDRETİ İSTER SOMUT boyutta ister SOYUTTA gerçekleşsin sonuç YARATILMIŞ olmaktır.Ancak; YARATMA İRADESİNİN TEZAHÜRÜ , farklı boyutlarda, farklı alemlerde, farklı elementlerde farklı safhalar ile gerçekleşebilir. SONUÇ değişmez =YARATILMIŞ olmak. ...Yoktan var edildiğimiz gerçeğinden yola çıkarak ta YÜCE ALLAH 'TAN bir PARÇAYIZ diyoruz.RUHLAR ALEMİ de VARLIK ALEMİNİN ancak bizim İDRAKTEN yoksun olduğumuz bir ALEMİN üyesidirler. İNSANA DA bu konuda az bilgi verilmiştir.(AYET AÇIKLAMASI). İSRA Ayet 85 te ''ALLAH'IN emirinden bir EMİR denmekle ''YÜCE ALLAH'IN bir tasarımımı yoksa VAR ve HAZIR ETTİĞİ BİR ŞEYMİ kast edilmiştir. BİLMİYORUZ.? Ama İNSAN ve CİN RUHLARI bir sefer var oluş sahnesine çıktımı O ARTIK ölümsüzdür. Son durakta Ya CENNET ya da CEHENNEM yani ebedi kalacakları YER (Ayet açıklaması). ..AKLIMIN almadığı şey ise: GAYB ile ilgili bir çok sualin cevabını merak edip FELSEFENİN dikenli yollarında İMANIMIZI VE FİKİRLERİMİZİ yaralayacağımıza, KUR'ANIMIZIN muhkem ayetleri ile SABİT kılınmış - FİZİKİ ALEMİN VE YAŞANTININ- YOLLARI SEÇSEK DAHA İYİ OLUR KANAATİNDEYİM. TESLİMİYET gaybı SORGULAMaKTAN DEĞİL var OLANI SORGULAMAKTAN GEÇİYOR. VAR OLANIN ilki ise; KENDİ NEFSİMİZDİR. Şüphelerin İZALESİ ; GAYBİ GÖRECELİ MUĞLAK İLİMLER İLE İZAHI yapılan RUHLARDAN değil, SOSYAL YAŞANTIYLA BÜTÜNLEŞMİŞ POZİTİF,fiziki,Görünen İNSANLAR ile mümkündür. '' EY RESULÜM sen onlara karşı MERHAMETLİ,MÜŞFİK,CÖMERT,YUMŞAK HUYLU olmasaydın onlar etrafından dağılırlardı/ ali imran 159'' KUR'ANIN insan İLE hangi ayetine baksam ; VAR OLUŞUN gerçeğinde İNSANIN ÖNEMİNİ anlamaya çalışıyorum. ZİRA CENNETİN asıl anlamı ALLAH 'IN HOŞNUTLUĞUDUR,cehennemin asıl anlamı da O HOŞNUTLUKTAN, iblis benzeri UZAK OLMAKTIR . Köşkler,huriler,bahçeler o hoşnutluğun ÇIKIŞ basamaklarındaki hediyeleri,,,, ATEŞ ÇUKURLARI ,TUTUŞTURULMUŞ ATEŞLER .. vs.. ise İNİŞ BASAMAKLARINDAKİ cezalardır...O ALLAH Kİ Dünya aleminde herkese , Ahiret Aleminde ise sadece MÜMİNLERE RAHMET EDENDİR (Ayet açıklaması ). Haydi kalınız RAHMETLER ile
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Gâribem Nâtuvanem

Büyük harfle yazınca daha mı anlamlı oluyor kelimeler? 

Zaten bu site asrın tefsirinin mütalaası kosunda mihmandarlık yapıyor. Allah razı olsun...

Eğer istifade edebiliyorsanız ne âlâ . Yok edemiyorsanız zaten yanlış yerdesiniz bir de akıl verir tarzda yoruma ne alaka.... 

ehli ilim meclisinde aradım eyledim talep 

ilim en gerideymiş illa edep illa edep 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
erdem79

"Mümkinatın üçüncüsü ve irade ve ruhun mahiyeti ile alakalı olan kısmı ise, itibari ve nispi şeyler dediğimiz; “mevcut ile madum arası olan" varlıklardır. Bu üçüncü sınıf olan itibari ve nispi emirler, ne mevcuttur, ne de madumdur; ikisi arasında bir makam ve mevkie sahiptirler. Bu sınıfta Allah’ın kudret sıfatının taalluk ve tecellisi yoktur, mec’uldür; ama mahluk değildirler. Yani Allah’ın tasarımı ve tercihidirler; ama kudretin alanı olan mahlukat sınıfından değildirler." denilmiş.. 

 

Bu izahattan Allah'ın insan irâdesine hiçbir zaman müdahale etmediğini-etmeyeceğini mi anlamalıyız? 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale

Aynen ifade ettiğiniz gibi. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Adem68474

ENE nin mahiyeti mec'ul kısmına girer mi izah EDERMİSİNİZ 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Girmez çünkü ene irade gibi değil tamamen farazi ve hayali bir hattır. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...