"اِيَّاكَ kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin; hitap ve huzurdaki lezzetin arttırılmasına; ayân makamının burhan makamından daha yüksek olduğuna;.." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"اِيَّاكَ kelimesinin tekrarlanmasındaki hikmetin; Birincisi, hitap ve huzurdaki lezzetin arttırılmasına;"

İyyake ifadesi “yalnız sana” manasına geliyor ki, Allah ile kul arasındaki huzur ve hitabın lezzetine işaret ediyor. Yani; kul, Allah’ın huzurunda O’na, "yalnız sana ibadet ederim, yalnız senden yardım beklerim" demekle, bir nevi hem huzurda olmanın, hem de Allah’a arz-ı ubudiyet etmenin keyfine varıyor. Tıpkı muhtaç bir vatandaşın bir sultanın huzuruna bizzat çıkıp ihtiyaçlarını arz etmesi gibi. Burada vatandaş hem huzura çıkmanın, hem de sultan ile konuşmanın lezzetini tadıyor.

"İkincisi, ayân makamının burhan makamından daha yüksek olduğuna;"

Ayan makamı, aynelyakin mertebesini ifade eden bir tabirdir. Yani bir şeyi, gözüyle görüyor gibi iman etmek manasındadır. Delil ve burhanlar kat’iyet ve sağlamlık bakımından sınıflara ayrılırlar. Bazısı bazısından daha kat’î ve yüksek olabilirler.

Bu hususta en meşhur tasnif üç tanedir. Bunlar; ilmelyakin, aynelyakin ve hakkalyakin olarak ifade edilmiştir.

Bu üçünün derece ve manasına işaret eden bir misal ise şöyle ifade edilmiştir:

Mütevatir derecesinde gelen delillerle, Kâbe’nin varlığını -görmediğimiz halde- biliyoruz. Bu ilmelyakin mertebesini göstermektedir. Mekke’ye gidip Kâbe’yi uzaktan görmemiz ise, aynelyakin mertebesini; Kâbe’ye dokunmamız ise hakkalyakin mertebesini ifade etmektedir. Şu mertebe, evvelki ikisinden de daha sağlamdır ve kat’iyet ifade eder.

Yukarıda ifade edilen âyan makamının burhan makamına olan üstünlüğü, aynelyakinin, ilmelyakine olan üstünlüğüdür. İkisi de kat’iyeti ifade eder; ancak aralarında çok fark vardır. İşte bu farka işaret edilmektedir. İlmen bilmek ile bizzat görmek arasında çok fark vardır.

"Üçüncüsü, huzurda sıdk olup kizbin ihtimali olmadığına;"

Yani insan öyle bir huzurdadır ki, o huzura yalan ve yanlışın girmesi mümkün değildir. Nasıl ki bir insan padişahın huzurunda bile bile yalan söyleyemez ise, aynı şekilde insan, Allah’ın huzurunda olduğunun farkına varırsa, yalan ve yanlış o kalbe giremez. Âlemlerin Rabbinin huzurunda kim yalana ve yanlışa cesaret edebilir? Tabiî gafil ve huzurun ne olduğunu bilmeyen riyakâr kullar bundan müstesnadır. Zira riyakârın namazı hakiki huzur olmuyor. Onunki huzur değil, sûrî bir namaz hareketidir.

"Dördüncüsü, ibadetle istianenin ayrı ve müstakil maksatlar olduklarına işarettir." (1)

İstiane; Allah’tan bir şey talep etmek iken, ibadet; ivazsız ve karşılıksız halisane bir arz-ı ubudiyettir. Her ikisi de kulluktur; lakin ibadet ile istianenin maksatları farklıdır. İnsanın ihtiyaç lisanı ile Allah’tan bir şey istemesi nasıl tatlı bir kulluk ise, namazla arz-ı ubudiyet etmesi de çok tatlı bir ibadettir.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Suresi Tefsiri.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.079
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...