"İzzet ve azamet isterler ki, esbab, perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve ehadiyet isterler ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Tesir-i hakikî noktasından, hayır da şer de Allah’tandır; yani yaratmak Allah’a mahsustur. Hayrı Allah’a verip, şerrin yaratılmasını sebeplere vermek ehl-i sünnet itikadına zıttır. Hatta Mecusiler şerrin yaratılmasını Allah’a vermemek için Ehriman namında bir ilah tasavvur etmişlerdir. Onların böyle bir dalalete gitmelerinin sebebi; şerrin yaratılmasını şer telakki etmeleridir. Halbuki Üstad'ın veciz ifadesi ile; “Halk-ı şer, şer değil, kesb-i şer, şerdir” yani şerri yaratmak şer değil, şerri tercih edip ona tevessül etmek şerdir.

Üstad Hazretleri bu meseleyi şu şekilde ifade ediyor:

"İşte bu sır Mecusîlerde inkişaf etmediği içindir ki, kâinatta 'Yezdan' namıyla bir hâlık-ı hayır, diğeri 'Ehriman' namıyla bir hâlık-ı şer itikad etmişlerdir. Halbuki onların 'Ehriman' dedikleri mevhum ilâh-ı şer, bir cüz-ü ihtiyariyle ve icadsız bir kesble şerlere sebebiyet veren malûm şeytandır." (13.Lem’a)

Aslında yaratma noktasından şer ve çirkin diye bir şey yoktur. Her şey ya bizzat güzeldir ve hayırdır, ya da neticeleri itibarı ile güzeldir. Lakin insanlar bu mânayı tam göremedikleri için, Allah zahirde şer ve çirkin gibi görünen şeylerin arasına sebepleri perde olarak koymuştur. Yoksa sebepleri mûcid ve yaratıcı olarak tayin etmemiştir. Yani şerlerin yaratılması tamamen Allah’ın kudreti iledir, sebepler sadece bir perdedir. Sebeplerin perde olması haksız şekvaların ve itirazların men edilmesi içindir.

"Tevhid ve ehadiyet ister ki, sebepler ellerini çeksin tesir-i hakikiden." ifadesi ile ihtar ve ikaz ediyor ki insan şirke düşmesin.

Bunun Risale-i Nur'da izahı şöyle geçer:

"Ey daire-i esbabdan zuhur eden işleri, hadiseleri esbaba isnad eden gafil, cahil! Mal sahibi zannettiğin esbab, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören Kudret-i Ezeliye'dir. Onlar, ancak o kudretten gelen hakikî tesirleri ilân ve neşretmekle muvazzaftırlar. Demek, daire-i esbab, hükûmetin kalem dairesi hükmündedir ki, yukarıdan gelen emirlerin tebliğatı o daireden yapılıyor. Çünkü, izzet ve azamet perdeyi iktizâ eder; tevhid ve celâl dahi şirketi reddeder, tesiri esbaba vermiyor."

"Evet, Sultan-ı Ezelînin memurları vardır, ama icraatçıları değillerdir ki, saltanat ve rububiyetinde ortak olsunlar. Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki, kudretin icraatını ilân ediyorlar. Veya o memurlar, nâzır müşahitlerdir ki, gördükleri evâmir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidatlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar. Demek esbab, ancak ve ancak kudretin izzetini, rububiyetin haşmetini izhar için vaz edilmiş birtakım vasıtalardır. Yoksa, kudretin acz ve ihtiyacı için muavenet eden yardımcı değillerdir."

"Beşer sultanlarının memurları ise, sultanların ihtiyaç ve aczlerini def için tayinlerine zaruret hasıl olan yardımcı ve ortaklarıdır. Binaenaleyh, Allah'ın memurlarıyla insanın memurları arasında münasebet yoktur. Yalnız gafil ve cahil olanlar hadiselerde ve vukuattaki hikmetleri, güzellikleri göremediklerinden, Cenab-ı Hak'tan şekva ve şikâyetlere başlarlar. İşte o şekva ve şikâyetlerin hedefini değiştirmek için esbab vaz edilmiştir. Çünkü, kusur onlardan çıkıyor, onların kabiliyetsizliğinden ileri geliyor."

"Bu sırra bir misal-i lâtif sûretinde bir temsil-i mânevî rivayet ediliyor ki: Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab-ı Hakka demiş ki: 'Kabz-ı ervah vazifesinde senin ibâdın benden şekva edecekler. Benden küsecekler.' Cenab-ı Hak, lisan-ı hikmetle ona demiş ki: 'Seninle ibâdımın ortasında musibetler, hastalıklar perdesini bırakacağım. Tâ şekvaları onlara gidip sana küsmesinler.' Evet, nasıl ki hastalıklar perdedir, ecelde tevehhüm olunan fenalıklara mercidirler. Ve kabz-ı ervahta hakikî olarak hikmet ve güzellik, Hazret-i Azrail Aleyhisselâm'ın vazifesine mütealliktir. Öyle de Hazret-i Azrail Aleyhisselâm da bir perdedir. Kabz-ı ervahta zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasip düşmeyen bazı hâlâta merci olmak için o memuriyete bir nâzır ve kudret-i İlâhiyyeye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbab perdedar-ı dest-i kudret ola aklın nazarında. Tevhid ve celâl ister ki, esbab ellerini çeksinler tesir-i hakikîden."(1)

(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Lem'alar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 13.879
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...