"Elhamdülillah cümlesi dahi haşri ihtar edip ister. Bize der: Mânam ahiretsiz olmaz. Çünkü ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"'Elhamdülillah' cümlesi dahi haşri ihtar edip ister. Bize der: 'Mânam ahiretsiz olmaz. Çünkü ezelden ebede kadar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür ona mahsustur, ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı ve nimetleri hakiki nimet yapan ve bütün zişuuru ademin hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye olabilir. Ve benim o külli manama mukabele eder.'" (Şualar, On Birinci Şua, Sekizinci Mesele)

Bir padişah düşünün raiyetinden birisine teşekkür gerektirecek çeşit çeşit ihsan ve ikramlarda bulunuyor. Âdeta raiyetini nimete boğuyor, sonra ihsan ve ikramda bulunduğu o adamı idam ediyor. Böyle bir sultan bırakın şefkatli ve merhametli olmak, tamamen sefih ve gaddar birisi olduğunu gösterir. Onun o nimetlerinden istifade eden o raiyet ise, bırakın ona teşekkür etmeyi, düşman olur. "Neden beni bu saraya davet ettin, keşke davet etmeseydin" der.

Aynen onun gibi, Allah kâinatta insanlara sayısız ihsan ve ikramlarda bulunuyor. Sonra -farzı muhal- onu ölümle ebedî yokluğa atarsa, hiçliğe mahkûm ederse, bu nimetler mânasız ve hikmetsiz olur. Hatta o nimetlere alıştırılan adamın o nimetlerden sonsuza dek ayrılması, bırakın şükretmeyi Cenab-ı Hakk'a ebediyen düşman olmaya vesile olur.

Üstadımız bu hakikatı şöyle dile getirmektedir:

"Onuncu Sözün haşiyesinde beyan edildiği gibi, bir zaman bir dünya güzeli, bir âşıkını huzurundan çıkarıyor. O adamdaki aşk, birden adâvete dönüyor ve diyor ki: “Tuh, ne kadar çirkindir!” diyerek, kendine teselli vermek için cemâlinden küsüyor, cemâlini inkâr ediyor."

(...)

"Çünkü insan, sevdiği ve kıymetini takdir ettiği bir cemâl-i mutlaktan ebedî ayrılmaktan gelen derin yarasını, ancak ona adavetle, ondan küsmekle ve onu inkâr etmekle tedavi edebilir. İşte, kâfirlerin Allah’ın düşmanı olması bu noktadan ileri geliyor." (Lem'alar, Otuzuncu Lem'a, Altıncı Nükte)

İnsanın elde edemediği ve ulaşamadığı bir şeye düşman olması, fıtratının bir hususiyetidir. Allah insanı ebedî hayata mazhar etmeyip, ebedî bir yokluğa ve hiçliğe mahkûm etse idi, insan kendi hissiyat ve ruhunu teskin etmek için, O’nun sonsuz cemal ve kemalini unutmak için inkâra ve düşmanlığa yönelecekti.

İnsanın kalbine dercedilen nihayetsiz muhabbet hissi, sonsuz bir cemali sevmek için verilmiştir. Şayet sonsuz cemal sahibi, insanı ebedî bir yokluğa atsa, o sonsuz muhabbet sonsuz bir eleme ve düşmanlığa inkılab eder.

Halbuki Allah hem Rahim'dir, şefkati ve merhameti sonsuzdur; hem de Hakîm'dir, sonsuz hikmet sahibidir, abes ve faydasız iş yapmaktan münezzeh ve mukaddestir. Bütün varlık buna şahittir. Allah’ın bu dünyada insana şükrü icap ettiren sayısız nimetler vermesi kuvvetli bir şekilde işaret ve beşaret eder ki; "Bu fani dünyadan daha güzel, daimî ve ebedî başka bir âlem var." Böyle şefkati ve cömertliği sonsuz olan Allah’ın, insanı dirilmemek üzere öldürüp yok etmesi muhaldir.

Hülasa, nimet şükrü, şükür ise nimetin devamını iktiza ediyor. İkisi arasında çok sağlam bir münasebet bulunuyor. Nimetin devamı da sonsuzluk yurdu olan ahirette olacaktır.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...