"Kadere iman o kadar lezzetli, saadetlidir ki, tarif edilmez. Yalnız şu temsille o lezzete ve o saadete bir işaret edeceğiz. Şöyle ki: İki adam, bir padişahın payitahtına giderler." Cevabın temsil kısmını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Kadere iman o kadar lezzetli, saadetlidir ki, tarif edilmez. Yalnız şu temsille o lezzete ve o saadete bir işaret edeceğiz. Şöyle ki:"
"İki adam, bir padişahın payitahtına giderler. O padişahın mahall-i garaib olan has sarayına girerler. Biri, padişahı bilmez; o yerde gasıbane, sârıkane tavattun etmek ister. Fakat o bahçe, o sarayın iktiza ettikleri idare ve tedbir ve vâridat ve makinelerini işlettirmek ve garib hayvanatın erzakını vermek gibi zahmetli külfetleri görür, mütemadiyen ızdırab çeker. O cennet gibi bahçe, başına bir cehennem gibi oluyor. Her şeye acıyor. İdare edemiyor. Teessüfle vaktini geçirir. Sonra da o hırsız edebsiz adam, tedib suretiyle hapse atılır."
"İkinci adam, padişahı tanır, padişaha kendini misafir bilir. Bütün o bahçede, o sarayda olan işler, bir nizam-ı kanunla cereyan ettiğini, her şey bir proğramla, kemal-i sühuletle işlediğini itikad eder. Zahmet ve külfetleri, padişahın kanununa bırakıp kemal-i safa ile o cennet-misal bahçenin bütün lezzetlerinden istifade edip padişahın merhametine ve idare kanunlarının güzelliğine istinaden her şeyi hoş görür, kemal-i lezzet ve saadetle hayatını geçirir. İşte مَنْ آمَنَ بِالْقَدَرِ اَمِنَ مِنَ الْكَدَرِ sırrını anla."(1)
Temsildeki hırsız, bahçenin niçin yapıldığını, neye hizmet ettiğini, hangi kaide ve kurallarla sevk ve idare edildiğini bilmediğinden, yaptıklarından hesaba çekilmeyecekmiş ve her yaptığı yanına kalacakmış gibi hırsızcasına, gasıbane hareket eder. Böyle hareket etmekle nefsi süfli bir lezzet alsa bile, o bahçede yaşamak ona vicdanen ve ruhen ızdırap verir. Nimetler nıkmetlere döner, akıl ona azap aleti haline geçer. Hâlbuki kadere iman etse; o bahçenin nizamına ve düzenine itimat eder ve uyar. Kendisine faydalı olanları ve olmayanları birbirinden ayırır. Bahçe sahibinin emri ve arzusu istikametinde hareket eder ve bahçeden istifade eder. Bu ise; zahiren nefsin ve hevesatın süfli arzularını gemlemekle birlikte, o insanın kalbinde ve ruhunda bir inşirah meydana getirir. O insan o bahçeden huzur, saadet ve keyifle istifade eder.
İşte kâinat da böyle geniş, muntazam ve mükemmel bir bahçedir. Ona iman nazarıyla ve kader cihetiyle bakan bir mümin; vazife şuuru, mesai anlayışı, hukukullah ve hukuk-u ibada riayet ederek tam istifade eder. Kendisini üzen veya canını yakan hadisatın arkasında yapanı bilir, hikmetini anlar, her bir olayın bir ikaz veya bir irşat vesilesi olduğunu anlar.
İşte kadere iman eden ve hadisata bu şekilde bakan bir mümin, her türlü kederden ve sıkıntıdan kurtulur.
Bu temsilde kadere iman etmenin, insanın maneviyatı üzerindeki huzuru nazara veriliyor. Dolayısı ile iki şahıstan birisi kadere iman eden, diğeri ise iman etmeyendir.
Kadere iman etmeyen kişi, her şeyin tesadüfe bağlı olarak hareket ettiğini düşünüyor. Bu kişi, başına gelen musibetlere nasıl mani olacak, mesela sel felaketini nasıl önleyecek? Zelzeleyi nasıl izah edip de rahatlayacak? Her an bir felakete maruz kalma endişesi, hayatı ona zehir edecektir.
1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Üçüncü Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü