"Kâinat bir cami-i ekber ve bütün mahlûkat tâifeleri bir salât-ı kübrâda, cemaatle, her biri kendine mahsus bir ibadetle ve hal diliyle bir nevi namaz kılıyorlar gibi..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Gördüm ki; kâinat, bir câmi-i ekber ve bütün mahlukat taifeleri, bir salât-ı kübrada cemaat ile her biri kendine mahsus bir ibadetle ve hal dili ile bir nevi namaz kılıyorlar gibi Mabud-u Zülcelal'in muhit rububiyetine karşı çok geniş bir ubudiyetle mukabele için her biri umumun şehadetlerini ve tevhidlerini tasdik eder ki, aynı neticeyi isbat tarzında vaziyet alıyorlar diye müşahede ederken, birden bir perde daha açıldı.”(1)

Kâinat büyük bir mescid, içindeki bütün mahlûkat da namaza durmuş azim bir cemaat gibidir. Her tür, kendine mahsus bir dil ile ibadet ediyor. Mesela arılar bir türdür kendilerine mahsus bir hal dili ile Allah’ı tesbih etmektedirler. Her varlığın kendine verilen vazifeyi mükemmel yapması onun hem ibadeti hem de tesbihidir.

Allah’ın kâinat üzerinde Rububiyetine yani tedbir ve terbiyesine mukabil, mahlûkat da ubudiyet (kulluk ve itaat) ile karşılık veriyorlar. Bu bu latif mâna ayetlerde şu şekilde ifade edilmektedir:

"Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah'ı tesbih etmiştir. O, Aziz'dir, Hakîm'dir." (Hadîd, 57/1)

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunanlar O’nu tesbih eder; O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız. O halîmdir, bağışlayıcıdır.” (İsra, 17/44)

Tefsirlerde âyetteki tesbihin iki şeklinin bulunduğu ifade edilir: Dil ile tesbih, hal ile tesbih. Birincisi, kulun Allah’ı her türlü noksanlıktan tenzih ederek zâtı, sıfatları ve bütün fiilleriyle sonsuz kemalde olduğunu dile getirmesi, Allah’ı hep böyle bilip böyle anmasıdır.

Hâl ile tesbih ise insanın imanı, ibadeti, ahlâkı, her türlü tavır ve ahvaliyle Allah’ın birliğine, noksansız ve kusursuz olduğuna inandığını göstermesi, emirlerine itaat edip, yasaklarına boyun eğmesi, amelinin imanına şahitlik etmesidir. Bu izahlar, Râgıb el-İsfahânî’nin iradî dediği tesbih olup şuurlu ve iradeli varlıklara mahsustur.(2)

Bir de konumuz olan âyetin üzerinde durduğu, bütün varlıkların Cenâb-ı Hakk’ı tesbih etmesi vardır. Müfessirlere göre bu da iki çeşittir:

1. Dil ile tesbih. Her şey kendi lisanıyla Hakk’ı tesbih eder ama âyette beyan edildiği gibi insanlar bunu anlayamazlar;

2. Hal ile tesbih. Kâinattaki bütün varlıkların ve hâdiselerin var oluşu, tedbir ve idareleri ilâhî kanunlara boyun eğmeleri, Allah tesbih etmektedir. Bu manada mü’min ve münkiriyle bütün insanlar da Allah’ı tesbih ederler, varlığına şahitlik ederler. Kâfir Allah’a iman etmese de onun bütün hücreleri lisan-ı hal ile O’nu tesbih etmektedir.

Hulasa; zerreden küreye, galaksilerden hidrojen çekirdeğinin etrafında saniyede 2000 km. hızla dönen elektrona kadar her şey Allah’ın koyduğu mutlak bir nizam içinde işlemekte, O’nu tesbih etmekte, O’nun varlığına, birliğine kudret ve hikmetine şahitlik etmektedir.(3)

Dipnotlar:

(1) bk. Şualar, On Beşinci şua, Birinci Makam.
(2) bk. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “sbh”, “scd” md.leri.
(3) bk. Kur'an Yolu Tefsiri, III, 485-489.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...